Distopik bir evrende yöneticisi Büyük Birader olarak isimlendirilen, her şeyin ve herkesin gözetlendiği, totaliter bir yönetimde, baskı altında yaşayan kimliksiz insanlar yaşamının içine daldığımız George Orwell‘ın en bilinen romanlarından olan 1984, yayınlandığı günden bu yana edebiyat konuşmalarında adı sıkça geçen, distopya dendiğinde ilk akla gelen hatta bu türle özdeşleşen kitaplardan biri. Distopya seviyorsan doğru yerdesin ve bu yazı tam sana göre.
Fahrenheit 451 – Rad Bradbury
Bir kadının yanan bir evde kalmasına yol açtıklarına göre, kitaplarda bir şeyler olmalı… hayal edemeyeceğimiz bir şeyler; orada bir şeyler olmalı. İnsan bir hiç uğruna kalmaz.

Erdal Beşikçioğlu’nun seslendirmesiyle.
Amerikalı yazar Ray Bradbury’nin kaleme aldığı Fahrenheit 451, baskının hüküm sürdüğü bir toplumu betimleyebilmek için bilim kurgu türünün en iyi şekilde kullanıldığı bir eser. En etkileyici bilim kurgu kitapları arasında gösterilen Fahrenheit 451, distopik bir geleceğin karanlık tasvirini sunan dramatik öğeler içeriyor.
Bizim alışık olduğumuz itfaiyeciler yangın söndürüyor olsa da bu evrende tam tersini yapıyorlar. İtfaiyecilerin amacı, kafa karıştırmaktan ve huzursuzluk yaratmaktan başka bir işe yaramayan kitapları yakmak. İleri teknolojinin hüküm sürdüğü bu karanlık gelecekte zaten evler yanmayacak kadar ileri bir teknolojiyle inşa edilmiş. Ayrıca bu evrende televizyon en önemli şeylerden biri ve kitaplara ihtiyaç yok.
Eser, kitabın baş kahramanı olan Montag isimli bir itfaiyeci üzerinden gelişir. Yeni komşusu Clarisse ile tanıştıktan sonra tüm hayatı köklü biçimde değişen Montag, kendi yaptığı işi sorgulamaya başlar ve hayatını edebi ve kültürel yazına sahip çıkmaya adar.
Demir Ökçe – Jack London
Sadece sevgi günahtan üstün, ölümden güçlüdür.

Aysun Topar’ın seslendirmesiyle.
George Orwell’a 1984 kitabını yazması için ilham veren kitaplardan biridir Demir Ökçe. Distopya türünün ilk örneği sayılması bakımından oldukça önemli bir yere sahiptir. 1907 yılında yayımlanan eser, tıpkı 1984 gibi bir tiranlığı betimler ancak tiranlık bu sefer Amerika’dadır. Jack London’ın kendi memleketi olması bakımından, bu ülkede gözlemlediği gerçeklere dair karanlık bir gelecek öngörüsünde bulunması gayet anlaşılır.
Sosyalizm ile kapitalizm arasındaki gerilime dayanan eserin temelinde, ezilen ile ezenin mücadelesi anlatılır. Amerika’nın demokrasi ve adalete dair imajının yerle bir edildiği eser, Marx’ın düşüncelerinin Amerika’da karşılık bulması olarak da gösterilebilir. Kitap boyunca, romanın başkahramanı Ernest Everhard’ın ağzından, kapitalist sisteme yönelik ciddi eleştiriler duyarız. Ernest, bilgili ve ileri görüşlü olmasının yanı sıra haksızlığa karşı sesini yükseltebilecek cesarette bir devrimci olarak tasvir edilir. Bir fabrikatörün kızına aşık olan Ernest, oligarşi ve sosyalizm arasındaki mücadeleyi bireysel bazda sembolize eder.
Biz – Yevgeni Zamyatin
Ama bilemiyorum, yine de gözlerinde ve kaşlarında kavrayamadığım, aritmetik bir ifade aradığım ve beni rahatsız eden bir X, bir bilinmeyen vardı.

Gürsu Gür’ün seslendirmesiyle.
Rus yazar Yevgeni Zamyatin’in 100 yıl önce kaleme aldığı bu eser, Orwell’in 1984’üne esin kaynağı olmakla kalmamış, Cesur Yeni Dünya’yı yazarken Aldous Huxley’yi de etkilemiştir. Zamyatin’in en bilinen eseri olan Biz, yazıldığı dönem Rusya’da sansüre uğramış ve ancak Zamyatin öldükten tam 51 yıl sonra 1952 yılında yayımlanabilmiştir. 1905 yılında gerçekleşen Rus Devrimine bizzat katılan yazar, devrim sonrası kurulan toplumsal ve siyasi düzenin beklenin aksine ortaya çıkarabileceği karanlık tabloya gönderme yapar.
Eserde doğaya tamamen yabancılaşmış, her şeyi en ince hesaplamalar doğrusunda yaşayarak hayatın doğal akışına karşı savaşan insanlar ve yatak odalarının dahi devletin koyduğu kurallara göre işlediği karanlık bir dünya tasvir ediliyor. İnsanların bir isimlerinin bile olmadığı ve numaralarla özdeşleştikleri bu toplumda artık bireyden bahsetmek mümkün değildir. Tek bir devletin ve tek bir bayrağın övüldüğü totaliter bir rejimin hüküm sürdüğü bu dünyaya dair birçok toplumsal ve siyasi mesaj verilmiş.
Dava – Franz Kafka
Kuşku altında olan için hareket, hareketsizlikten iyidir çünkü hareketsiz duran, kendisi de bilmeksizin, hep bir terazinin kefesinde olabilir ve günahlarıyla tartılabilir.

İsmet Numanoğlu’nun seslendirmesiyle.
Bohemyalı roman ve kısa hikaye yazarı Franz Kafka’nın en ses getiren eserlerinden biridir Dava. Dava’nın totaliter bir rejime yönelik incelikli bir eleştiri olmasının yanı sıra Kafka’nın eserin temelinde varoluşsal ve etik temalara da gönderme yaptığı düşünülür. Zira Kafka’nın eserlerinde korku, yalnızlık, varoluşsal kaygı ve suçluluk duygusu gibi kavramlar neredeyse her kitabının Kafkaesk olarak anılmasını sağlayan temalardır.
Dava eserinde Kafka, Josef K. isimli bir memurun trajik hikayesini anlatır. Bir gün Josef K. herhangi bir suç teşkil eden eylemi olmamasına rağmen kendisine dava açıldığını öğrenir. Ancak ne ona dava açanlar ne de suçun niteliği hakkında bir türlü bilgi edinemeyen kahramanımız kendisine neden dava açıldığını öğrenmenin peşine düşer. Hukuk devletine güveni tam olan Josef K. bu olayın nedenini çözeceğinden emindir. Ancak araştırmaları sonuçsuz kalan Josef K. adalete olan inancını kaybeder. Eseri metaforlarla bezeyen ontolojik temalara ek olarak, Kafka okuyucuyu adaletin ne olduğu, yasaların etikle olan ilişkisini ve iktidarın meşruiyeti gibi sorgulamalar yapmaya sevk ediyor.
Açlık Oyunları – Suzanne Collins
Umut korkudan güçlü tek duygudur.

Irmak Örnek’in seslendirmesiyle.
Amerikalı yazar Suzanne Collins’in bulunan çok satan ve film uyarlaması da bulunan kitabı. Kıyamet sonrası dünyada Kuzey Amerika’da distopik bir evrende geçen olaylar, genç kahramanımız Katniss Everdeen’in bakış açısından anlatılır. Suzanne Collins, Açlık Oyunları’nı yazmadan önce televizyon kanallarında dolaşırken reality şovlarda yarışan insanlar ve Irak Savaşı gibi imgelerin ona ilham verdiğini söyler. Hikayesindeki oyun kurgusunda ise Roma’daki Gladyatör oyunlarından esinlenmiştir.
Panem adlı kurgusal bir ülkede geçen hikayede, adı Capitol olan başkentte yaşayan elit azınlık, toplumun geri kalanı üzerinde tahakküm sahibidir. Capitol şehrinin etrafında 13 mıntıkaya ayrılmış olan ülkede çıkan isyanlar sonucunda 12 mıntıka yenilmiş, 13. mıntıka ise yok edilmiştir. Bu tarih bir milad olur ve Capitol’ün önemini vurgulamak için bu günden sonra her yıl Açlık Oyunları’nın yapılmasına karar verilmiştir. Bu oyunlarda her mıntıkadan 12 ile 18 yaşları arasında bir kız ve bir erkek arenaya gönderilir. Televizyonda yayınlanan bu oyunda yarışmacılar ölümüne bir mücadele içerisindedir. Sonunda galip gelen mıntıka yıl boyu ödüllendirilir. Ailelerin ekrandan izlediği ve oyunculardan sadece birinin hayatta kalabileceği bu oyun üzerinden yazar, okuyucuyu birçok etik ve ahlaki sorgulamaya itiyor.
Efendi Uyanıyor – H. G. Wells
Dolaşıp durduğum bu dünyada aslında hiçbir yerim yok.

Murat Eken’in seslendirmesiyle.
Zaman Makinesi, Körler Ülkesi ve Görünmez Adam gibi bilimkurgu alanında muhteşem birçok eser kaleme almış olan H. G. Wells, distopik romanların ilk örneklerinden biri olarak gösterilen Efendi Uyanıyor’da, Graham’ın hikayesi üzerinden derin bir toplum eleştirisi yapar. Londra’da geçen hikayede romanın başkahramanı Graham uykusuzluktan muzdariptir. Sonunda uyumayı başardığında ise tam 200 yıllık kesintisiz bir uykuya dalar. Graham uykusundan uyandığında dünyanın en zengin adamı olmuştur fakat dünya artık bildiği eski dünya değildir. O uyurken arkadaşının ona bıraktığı miras sayesinde dünyanın efendisi olan Graham, bu yeni dünyaya uyum sağlamaya çalışırken toplumun ve siyasi düzenin dinamiklerini de öğrenmeye başlar. 19. yüzyılda uyuyan ve 21. yüzyıla uyanan Graham bu karmaşık ve karanlık dünyanın yabancısıdır.
H.G. Wells, Graham’ın birçok teknolojik gelişmenin yaşanması nedeniyle toplumsal yapının tamamen değiştiği bu yeni dünyayı anlamaya çalışırken yaşadığı tecrübeleri ince ince işlerken aslında sisteme dair bir dizi siyasi eleştiri yapar.
Bilim Kurgu KitaplarıKitap TavsiyeleriOkunması Gereken Kitaplar