İnsan varoluşunun inkâr edilemez unsurlarından biri olan aşk; üzerine birçok yazı yazılmış, methiye düzülmüş, incelemelere konu olmuş bir kavram. Aşkla ilgili sayısız roman, hatta felsefi yazı bulmak mümkün. Hem dünya klasiklerinde hem de yakın dönem yazınında kendine yer edinen bu konuya hiç değinmeden insana dair söylenecek şeyler hep biraz yarım kalıyor. Ayrıca, aşkla ilgili hem romanların hem de inceleme yazılarının bir hayli ilgi çekici ve sürükleyici olduğunu da söylemek mümkün.
Aşk hakkında pek çok eser bulunduğu için en iyi aşk kitapları arasından seçim yapmakta zorlanabilirsin. Biz de sana yardımcı olmak için literatürü incelikle araştırdık ve okunmaya değer, sürükleyici ve ilgi çekici aşk kitaplarını seçtik. Bu yazımızda hem Türk hem de dünya yazınında öne çıkan ve geniş bir okur kitlesine hitap eden en iyi aşk kitaplarını bulabilirsin.
Cemile – Cengiz Aytmatov
Seslendiren: Cemil Büyükdöğerli
Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.
Bol edebiyat ödüllü yazar Cengiz Aytmatov, Cemile isimli romanıyla büyük bir şöhret yakalamayı başarıyor. İlk olarak 1958 yılında basılan bu eser birçok dile çevrilmekle kalmamış aynı zamanda birden fazla kez sinemaya uyarlanmış. Kitap, muhteşem güzelliğiyle nam salan ve zengin bir aileye gelin olarak giden Cemile’nin Danyar isimli bir gençle yaşadığı yasak aşkın hikâyesini anlatıyor.
Cemile’nin konusu, aşkın neliğini sorgulatacak nitelikte. Evlendiği dönem II. Dünya Savaşı’na rastladığından Cemile’nin kocası savaşmak için uzaklara gider. Uzun süre geçmiş olmasına rağmen kocası dönmeyen Cemile, savaştan sakat olarak köye dönen Danyar’la savaş alanına erzak götürmek için gider. Ailesine mektuplar yazan kocasının ise Cemile’ye ilgisi azalmış gibidir. Yanında sürekli Danyar olan Cemile ise bu genç delikanlıya karşı konulamaz bir ilgi duymaya başlar. Peki Cemile’nin Danyar’a duyduğu yoğun hisler ebediyete kadar sevme sözü vererek evlendiği kocasını bırakmaya değecek düzeyde midir?
Kırmızı Saçlı Kadın – Orhan Pamuk
Seslendiren(ler): Deniz Yüce Başarır, Murat Özgen
Uzun bir süre kimseyle konuşmadım; içime döndüm. Dünya ile arama uzaklık koydum. Dünya güzeldi, içim de güzel olsun istedim. İçimde bir suçluluk, hatta kötülük yokmuş gibi yaparsam, yavaş yavaş kötülüğü unuturdum. Böylece hiçbir şey olmamış gibi yapmaya başladım. Hiçbir şey olmamış gibi yaparsanız ve gerçekten de hiçbir şey olmuyorsa hiçbir şey olmaz sonunda.
Modern Türk Edebiyatı’nın en güçlü isimlerinden biri olan Orhan Pamuk, Kırmızı Saçlı Kadın’da da kendine özgü dilini ve üslubunu sürdürüyor. Birçok romanında doğu ve batı dikotomisine başvuran yazar, bu eserinde de aynı çizgiden giderek batıda babayı öldürmeye tekabül eden Oedipus kompleksinin karşısına doğuda oğlu öldürmek olan Rüstem ve Sührab’ın mitlerini koyuyor. Eserin konusu ise, edebiyata meraklı bir genç olan Cem’in yaşadıklarının etrafında şekilleniyor.
Baba-oğul ilişkisine kafayı takmış olan Cem, babasının aileden ayrılması sonucu maddi sıkıntılarla karşı karşıya kalır. Babası solcu bir eczacıdır ve 1980’lerdeki ayaklanma sırasında hapiste yatmıştır. Üniversiteye ve dershaneye gitmek istediği için referans ile bir kuyu ustasının yanında çıraklık pozisyonu elde eder. Beraber çalıştığı Mahmut Usta’da baba saplantısını yaşayan Cem’in odağı Gülcihan’ı görmesiyle kırmızı saçlı kadına kayar. Bir noktadan sonra dünyasını tamamen kaplayan Gülcihan’ı Cem, hem babasından hem de ustasından kıskanır. Duyguları karmakarışık bir hal alan Cem’in hikâyesinde yazar; aşk, kıskançlık ve Oedipus kompleksi bağlamında baba-oğul ilişkilerine odaklanıyor.
Aşkın Metafiziği – Arthur Schopenhauer
Seslendiren: Özlem Zeynep Dinsel
Çünkü bütün aşklar, istedikleri kadar uçarı, tensellikten, dünyevilikten uzak, ayakları yerden kesik görünsünler, sadece cinsel dürtüde temellenirler: evet, hatta bu âşıklık hali, sadece daha yakından belirlenmiş, daha özelleşmiş, hatta sözcüğün en dar anlamıyla bireyselleşmiş cinsel dürtüdür.
19. yüzyıl Alman felsefesinin aykırı ismi Schopenhauer, bu makalesinde insanların sıklıkla sevdikleri için hayatlarını feda ettikleri için sevgi ihtiyacının insanın kendini koruma arzusundan daha güçlü olduğunu savunuyor. Schopenhauer’a göre aşk, insanların davranışlarını etkileyen en güçlü dürtüdür. Filozof, aşk ile ilgili çok daha karamsar bir iddiada bulunur: insanın bilinçaltındaki hâkim güç olarak aşk irrasyoneldir ve insanın bitmek tükenmek bilmeyen acılarının yegâne kaynağıdır.
Aşkın Metafiziği’nde Schopenhauer’un yankı uyandıran ve hatta esaslı eleştirilere tabi tutulan düşünceleri ise çoğunlukla kadına yöneliktir. Kadınların erkeklere göre daha aşağı bir pozisyonda olduklarını düşünen yazar, buna rağmen zekânın erkeğe anneden geçtiğini söyleyecek kadar da iddialıdır. ‘’Aşk, en sıradan insanın hayatında bile şiirsel bir öyküye dönüşebilmektedir.’’ demekten de geri durmayan Schopenhauer, tartışmalı iddiaların yanı sıra ufuk açıcı fikirlerle dolu bir eser ortaya koyuyor.
İzlanda Balıkçısı – Pierre Loti
Seslendiren: Mehmet Aslantuğ
Dışarıda deniz ve gece olmalıydı, derin ve karanlık suların sonsuz ıssızlığı…
19. yüzyılın iz bırakan Fransız yazarlarından Pierre Loti, İzlanda Balıkçısı’yla hem denize hem de aşka dair bir roman kaleme alıyor. Yazarın deniz betimlemeleri öylesine şiirsel ki denizin uçsuz bucaksız mavisiyle aşkın sonsuzluğunun kesiştiği bir anlatım, okuru alıp götürüyor. Kitabın genelinde ise Loti, balıkçı Yann ve zengin bir ailenin kızı olan güzeller güzeli Gaud’ın aşkında kuzey balıkçılarının yaşamına da dokunuyor.
İzlanda Balıkçısı’nda, üç aile; Gaoslar, Moanlar ve Mevellerin hayatına misafir oluyoruz. Kitabın baş kahramanları Yann Gaosların oğlu, Gaud Mevellerin kızıdır. Gaud gibi varlıklı bir aileden gelmeyen Yann ve sevdiği kız arasındaki sınıf farkı, bu aşkın karşısındaki tek engeldir. Gaud, bu sınıf farkını aşmak için her şeyi yapmaya hazırken Yann duygularını açığa vuramayacak kadar çekingendir.
Erika Ewald’ın Aşkı – Stefan Zweig
Seslendiren: Emel Karahisarlı
Hayat şimdi ona, bahçesindeki tüm tohumları ve çiçekleri yerle bir eden hoyrat bir yağmur gibiydi. Gördüğü tek şey dipsiz, sonsuz bir karanlıktı. Bütün yollarını kapayan, bakışını körleştiren, bütün sesleri yutan sonsuz bir karanlık…
Eserlerinde Freudyen psikolojinin etkisinde kalan ve bu doğrultuda insana dair çözümlemeler yapan Stefan Zweig, Erika Ewald’ın Aşkı’nda genç ve yetenekli bir müzisyen olan Erica Ewald’ın gene kendisi gibi genç ve yetenekli başka bir müzisyene olan sevgisini anlatıyor. Son derece yalın bir anlatıma sahip olan eser, Zweig için vazgeçilmez olan kasvet ve mutsuzluk temalarının etrafında şekilleniyor.
Erika, babası ve kız kardeşiyle birlikte yaşayan genç bir müzisyendir. Bir gün piyano dersi verdiği zamanların birinde genç bir müzisyenle tanışır ve ona âşık olur. Kendi duyguları içinde kaybolan Erica, yaptığı seçimlerin ona nelere mal olacağının henüz farkında değildir.
Bu Bir Hikâye Değildir – Denis Diderot
Seslendiren: Gürsu Gür
Dostum, aramızdaki en bilge, en mutlu insan, onu aşk yuvaları için aklını başından alacak kadar güzel ya da çirkin, akıllı ya da yarım akıllı bir kadınla karşılaşmamış olandır.
Romantizm akımının öncü isimlerinden Diderot, Bu Bir Hikaye Değildir’de hem kadın için erkeğin ne ifade ettiğini hem de erkek için kadının ne ifade ettiğini anlamaya çalışıyor. Her iki cinsiyet için aşkın anlamına işaret eden Fransız filozof, bunu yaparken bireye ve topluma dair pek çok çözümleme de sunuyor. Sürekli olarak yazarın sözünü kesen bir dinleyiciyle konuşur gibi kaleme alınan eserde Diderot’un aşkın yaşamın karanlık tarafına ait olduğuna dair fikirlerinin ağır bastığını söylemek mümkün.
Beyaz Geceler – Fyodor Dostoyevski
Seslendiren: Tolga Korkut
Gökyüzü pırıl pırıldı, o kadar çok yıldız vardı ki şöyle bir bakınca insan düşünmeden edemiyordu; böylesine güzel bir gökyüzünün altında bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu?
Rus Edebiyatına unutulmaz eserler kazandıran Fyodor Dostoyevski, Beyaz Geceler’de 6 gecelik bir zaman diliminde geçen bir aşk hikâyesini anlatıyor. Dostoyevski’nin hayattan kendisini soyutlamış karakterlerinden birini merkeze alan eser, yalnızlık ve aşk temalarını ancak bu duygularla karşılaşmış insanlara dokunacak bir gerçeklikle işliyor. Beyaz Geceler, yazıldığı günden bu yana onca zaman geçmiş olmasına rağmen kuşkusuz ki en iyi aşk kitapları arasındaki yerini koruyor.
Dostoyevski, ‘hayalperest’ diye adlandırdığı kahramanının St. Petersburg’un beyaz gecelerinde dolaşırken yaşadığı melankolik aşkın resmini çiziyor. Nastenka adında yalnız bir genç kız, şehrin kasvetli ve karlı gecelerinden birinde kitabın kahramanı olan genç bir adamla karşılaşır. O ve Nastenka, Saint Petersburg sokaklarında birlikte dört karlı gece geçirirken tüm düşüncelerini ve deneyimlerini birbirleriyle paylaşırlar. Ne var ki Nastenka’nın birkaç yıl önce tanıştığı ve bir yıl içinde evlenmeye yemin ettiği adam da onu beklemektedir. İkili gittikçe yakınlaşırken dördüncü gece genç kahramanımız Nastenka’ya olan aşkını itiraf eder. Peki Nastenka, evleneceği adama rağmen hayalperesti seçecek midir?
Aşk, Delilik ve Ölüm Öyküleri – Horacio Quiroga
Seslendiren: Gürsu Gür
Ama yalan olduğu söylenen bu aşkın merkezindeki iki sonsuz göz, bizi mutluluğa boğan inkâr edilemez aşkın içinden bakarak bizzat kendileri bunu reddediyorlar…
Öykülerinin merkezine akılla deliliğin karşıtlığının yanı sıra ölümü de koyan Uruguaylı yazar Horacio Quiroga, bu eserinde de aynı temaları masalsı bir anlatımla okura sunuyor. Aşk, Delilik ve Ölüm Öyküleri; hayatın içinden karakterlerine hastalık, delilik, pişmanlık, ölüm ve aşk temalarıyla oluşturduğu kurgusundan bakıyor.
Latin Amerika’nın Poe‘su olarak nam salan Quiroga’nın bu kitabında büyüleyici anlatımıyla okurun kalbine dokunmaya başardığı beş öykü bulunuyor. Öykü üzerine denemelerin de yer aldığı kitapta yazar, hayatın gerçekliğinin ve insan varoluşunun en temel motifleri olan aşk ve ölüme dair zamansız bir eser ortaya çıkarmayı başarıyor.
Aşk-ı Memnu – Halit Ziya Uşaklıgil
Seslendiren: Gürsu Gür
Bu aşk, hayatının bütün o eski aşklarından hiçbirine benzemeyecekti. Her zaman aşklarından galip çıkarken bu aşkında mağlup olabileceğini hissetti.
İlk olarak Servet-i Fünun dergisinde birden fazla bölüm şeklinde yayımlanan Aşk-ı Memnu’da okur, varlıklı ve batılı tarzda bir hayat süren ailenin entrikalı hayatına konuk oluyor. İlk büyük Türk edebiyatı romanlarından biri olan eser, Servet-i Fünun’un düz yazı alanında ustası olarak görülen Halit Ziya Uşaklıgil’in de isminin unutulmaz yazarlar arasına girmesini sağlıyor.
Zengin bir iş adamı olan Adnan Bey; babası henüz yeni vefat etmiş, genç bir kadın olan Bihter’le evlenir. Kendi kızından yalnızca birkaç yaş büyük olan Bihter; babasının ölümü için annesini suçlayan, ruhunda fırtınalar esen bir kadındır. Adnan Bey’le evlendikten sonra genç kadın, iş adamının çocuklarının ve yeğeni Behlül’ün de ikamet ettiği yalıya taşınır. Son derece çapkın ve yakışıklı bir genç adam olan Behlül’e karşı ne kadar direnmeye kalksa da Bihter kalbine söz geçiremez ve bu yasak aşk başlar. İhtiraslarına ve zayıflıklarına yenik düşen insanların hazin hikâyesini anlatan Aşk-ı Memnu, okuru aşkın ve sevginin mahiyetine dair sorular sormaya itiyor.
İyi Yürekli Yaşlı Adam ile Güzel Kızın Öyküsü – Italo Svevo
Seslendiren: Deniz Yüce Başarır
Uykusuzluktan bitkin, yorgun argın haldeki bu insanlara karşı ruhunda bir acıma hissetmedi hatta onlara imrendi çünkü kendisinin uyuyacak bir yatağı vardı ama ne var ki uyuyamıyordu. Kuyruktakiler kesinlikle daha iyi durumdaydılar!
İtalyan Edebiyatı’nın önemli isimlerinden Italo Svevo, insanı anlamaya çalıştığı hikâyeleriyle dünya klasiklerine giren birçok eser kazandıran bir yazar. Svevo, İyi Yürekli Adam ile Güzel Kızın Öyküsü eserinde de insan psikolojisinin derinlerine inmeyi başarıyor. Aşkın yanı sıra ölümün insan bilincinde yarattığı dönüşüme de dikkat çeken Svevo, bu kitabıyla edebi bir başyapıt ortaya koyuyor.
Eserin konusuysa geçim sıkıntısı yaşayan genç bir kızla ona tavsiye mektubu yazarak yardım eden zengin ve yaşlı bir adam arasında gelişen ilişkiye odaklanıyor. Yaşlı adamla daha sonra da yolları kesişen genç kız, adamın iyice ilgisini çeker. Artık yaşlı adam, bu güzel kıza aşık olmuştur. Peki yaşlı ve zengin bir adamla desteğe ihtiyaç duyan genç güzel kızın arasındaki bu ilişki ne kadar sağlıklı olacaktır? Yazar, eseri boyunca bu sorunun cevabını vermeye çalışırken okuru sürükleyici ve ilgi çekici bir hikâyenin içerisine sokuyor.
Mola – Mario Benedetti
Seslendiren: Murat Özgen
Onun teorisi, büyük hayat teorisi, ona şu hayatta canlılık veren tek şey; gerçek mutluluğun insanın hiç de hep hayalini kurmaya meylettiği kadar sevimli olmadığı, hatta ondan çok daha nahoş bir durum olduğu fikrine dayanıyor. Diyor ki insanların sonunda kendilerini mutsuz hissetmelerinin tek sebebi, mutluluğun anlatılması zor bir esenlik, esrik bir keyif, sonsuz bir festival hissi olduğuna dair taşıdığı değişmez inanış.
Latin Amerika’nın en iyi yazarlarından biri olarak gösterilen Mario Benedetti’nin yaklaşık 20 dile çevrilen eseri Mola, yazarın en ünlü eseri. Kitap, emekliliği yaklaşmakta olan 49 yaşındaki Martín Santomé’nin hikâyesini anlatıyor. Kahramanın ağzından yazılan günlüklerden oluşan eser, akıcı anlatımıyla okuru sayfalara kilitlemeyi başarıyor.
Dul Martín’in çok yakın ilişki içerisinde olmadığı üç çocuğu vardır. Emekli olduktan sonra bahçesiyle ilgileneceğini, gitar çalmayı öğreneceğini ve emeklilerin yaptığı diğer şeyleri yapacağını hayal etse de hayatında beklenmedik bir gelişme olur; Martín işyerinden genç bir kadına karşı duygular beslemeye başlar. Hayatının durağanlığında, sona yaklaştığını hissettiği bir anda aşkın etkisiyle Martín’in ruhu canlanır ancak bu ani değişiklik onu hayatıyla ve kendiyle de hesaplaşmaya itecektir.
Oscar ve Lucinda – Peter Carey
Seslendiren: Turan Günay
Bilgeliğin delilik olarak adlandırıldığı durumlar vardır.
Avustralyalı yazar Peter Carey’ye Booker ve Miles Franklin ödüllerini kazandıran eseri Oscar ve Lucinda, Oscar Hopkins ile bir cam fabrikası satın alan Avustralyalı genç bir varis olan Lucinda Leplastrier’in aşk hikâyesine odaklanıyor. Yazar, bu hikâye üzerinden ülkesinin gençlerinin yaşayışını ve dönemin toplumsal dinamiklerini başarıyla yansıtıyor. Hem kurgusu hem de anlatım diliyle fark yaratmayı başaran eser, güçlü karakterleriyle de dikkat çekiyor.
Oscar, kendisini geçmişinden ve kumar bağımlılığından soyutlamayı başarmıştır. Tek bir tutkusu olan genç varis Lucinda, kendinden emin bir şekilde Sidney’e taşınırken endüstriyel bir dev yaratmanın hayalini kurar. Bu ikili, Avustralya’ya giden bir gemide buluştuklarında ise birçok ortak noktaları olduğunu fark ederler. İlginç bir bahse giren ikilinin hayatı bu noktadan sonra asla eskisi gibi olmayacaktır. Eser; güçlü bir aşkın etrafında ruhsal betimlemeler yaparken mezheplerin çatışması, Sanayi Devriminin toplum düzeyindeki etkileri başta olmak üzere önemli olaylara ve değişimlere de gönderme yapıyor.
İlk Aşk – İvan Sergeyeviç Turgenyev
Seslendiren: Levent Şenbay
Şiirin asıl güzelliği nedir biliyor musunuz? Hayatta olmayan, olandan çok daha iyi hatta gerçeğe çok daha yakın şeylerden bahsetmesi…
Rus Edebiyatının büyük isimlerinden Turgenyev, kendisinin de aşk temalı ilk romanı olan İlk Aşk’ta, kendisinden daha büyük ve bilgili olan bir kadına duyduğu buruk aşkın hikâyesini anlatıyor. İlk olarak 1860 yılında yayımlanan eser, ancak genç yaşlarda hissedilebilecek düzeydeki bir tutkunun, aşkın ızdırabının ve erosun gücünün tasvirini yaparken okuru romantik bir sevginin büyüsüne sokmayı başarıyor.
Kitabın konusuna gelince; Zinaida adında güzel bir kadın, Vladimir Petrovich’in kalbini fetheder. Petrovich, zamanla kendisini hayranlıktan kıskançlığa, mutluluktan umutsuzluğa uzanan bir duygu girdabının içinde bulur. Zinaida, ona yaklaşan erkekleri reddederken ve Petrovich ile flörtöz konuşurken aslında ruhunda fırtınalar esmektedir. Petrovich, zaman geçtikçe hem Zinaida’nın hem de kendisinin başa çıkması gereken beklenmedik gerçekleri öğrenmek zorunda kalır.
Anna Karenina – Lev Nikolayeviç Tolstoy
Seslendiren: Canan Çiftel
Ben bütün bu insanlarla birlikte tek bir kuşku götürmez, kesin, açık bilgiye sahibim. Bu bilgi akılla açıklanamaz, aklın dışında bir şeydir, ne nedenleri, ne de sonuçları vardır.
Rusya’daki toplumsal davranış kurallarının birey üzerindeki sınırlayıcılığına dair pek çok motif barındıran Anna Karenina’da Tolstoy; inanç, sadakat, aile, evlilik, toplum, ilerleme ve tutku temalarını ustalıkla işliyor. Dönemin kadın erkek ilişkilerini ve Rus sosyetesinin ikiyüzlülüğünü gözler önün seren eser sayesinde okur, 1800’lerde Rusya’daki sosyo-kültürel yapı hakkında da fikir edinebiliyor.
Hikâye, Aleksey Karenin’in karısı Anna ile genç bir bekar olan Kont Vronsky arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Anna, kocası ve küçük oğlu için evliliğini yürütmeye karar verse de sonunda Vronsky’den hamile kalır. Çocuk doğduktan sonra Anna, Vronsky için bebeğiyle beraber önce İtalya’ya, ardından Rusya’daki malikanesine gider. Büyük çocuğunu görmek için geziler yapmaya başlayan Anna, bu durumundan Vronsky’yi sorumlu tutmaya başlar ve ona karşı olan öfkesi giderek artar. Hikâye örgüsü ve etkileyici sonu ile Anna Karenina, aklınızdan çıkmayacak kitaplardan biri.
Güvercin Gerdanlığı – İbn Hazm
Seslendiren: Nisan Kumru
Ona karşı duyduğum sevgi, önceki sevgilerimin tümünü silip süpürmüş, ondan sonrakileri de haram etmiştir.
Güvercin Gerdanlığı, 1022 yılında yazılmış olmasına rağmen günümüzde hala daha anlam ifade eden bir eser. Endülüslü filozof İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı’nda sevginin mahiyetine dair derin düşüncelerini aktarıyor. Toplam otuz bölümden oluşan eser, aşka dair sistematik bir düşünsel yazı niteliğinde. Yazarın kendi hayat hikâyesinin yanı sıra arkadaşlarının yaşadıklarına da yer verdiği eser, durum tespitlerini şiirlerle zenginleştiriyor. Yazarın aynı zamanda eserini kaleme aldığı dönemin kültürel, toplumsal ve siyasi bakımdan özelliklerine dair fikir verdiğini de söylemek mümkün.
Eserin on bölümünde aşkın nasıl oluştuğuna, onun gelişimine neden olan faktörlere değiniliyor. İlerleyen bölümlerde ise aşkın niteliklerinden bahsediliyor. Aşkın ne olduğuna, insanın âşık olmasının altında yapan sebepleri ve bu duyguların gelişim sürecini ele alan eserin ismi ise güvercinlerin boynundaki halka biçimindeki tüylere gönderme yapıyor. Bu gerdan, İslam edebiyatında ölünceye kadar çıkarılmayan aşk zincirini sembolize ediyor.
Dönemeç – Nur İçözü
Seslendiren: Zeynep Önen
İki yabancı gibiydiler. Kopuk kopuk cümleler, kesik kesik sözcükler duygularına aktarmaya yeter miydi hiç? Sanki aylardır birbirlerini özleyen onlar değilmiş gibi. Acaba yanılıyorlar mıydı? Belki de aralarındaki duygusal bağ zamanın acımasızlığı ile yok olup gitmişti. Belki de böyle bir duygu seli hiç olmamıştı. Düşlerinin bir oyunuydu belki de. Öyleyse bu kalp çarpıntısı, bu titreme neyin nesiydi? Yan yana, sessizce yürürken, parmakları niye birbirine değmeye çalışıyordu?
Çocuk kitapları ile tanınan Nur İçözü, Dönemeç’te okurlarına sıcacık bir öyküyle sesleniyor. Son derece akıcı bir dille yazılan eser, özellikle gençlik çağının başlangıcındaki kişilerin zevkle okuyacağı bir konuya ve anlatıma sahip. Kitapta yazar, Van’da ailesinin yanında yaşarken İstanbul’a gelmeye karar veren bir gencin hikâyesini ve bu serüvene atıldıktan sonra başından geçenleri anlatıyor.
Mahur Beste – Ahmet Hamdi Tanpınar
Seslendiren: Murat Eken
Cahilsin; okur, öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.
Türk Edebiyatına kazandırdığı sayısız roman ve şiirinin yanı sıra iyi bir makale yazarı da olan Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahur Beste’de okuru acı bir aşk hikâyesiyle tanıştırıyor. Huzur ve Sahnenin Dışındakiler romanlarında işlenen bir öğe olan “Mahur Beste” temasından esinlenilen eserde, kederli bir aşk hikâyesi, klasik musiki kalıplarıyla tasvir ediliyor.
Klasik Türk musikisini medeniyetimizin önemli bir unsuru olarak gören yazar için romanın çok katmanlı bir anlam taşıdığını söylemek mümkün. Roman, bir aşk hikâyesini konu almakla beraber yazarın diğer kitaplarında da olduğu gibi medeniyet meselesini ele almaktan da geri durmuyor. Eserde, Tanzimat’ın etkisiyle toplumda gerçekleşen değişikliklere de sıklıkla gönderme yapılıyor. Tanzimat sonrası Osmanlıdaki buhranlar, doğu-batı karşılaştırması ve dönemin kültürel yaşantısına derin dokunuşlar içeren eser, başucu kitaplarından biri olmaya aday.
Gurur ve Önyargı – Jane Austen
Seslendiren: Deniz Yüce Başarır
Gerçekten sevdiğim pek az insan var; hele saygı duyduğum daha az insan var. Dünyayı tanıdıkça hoşnutsuzluğum daha da artıyor; her geçen gün insan karakterinin tutarsızlığına ve akıllı, duygulu görünenlere bile güvenilmeyeceğine olan inancım güçleniyor.
İngiliz yazar Jane Austen’ın tüm zamanların en sevilen romanları arasına giren eseri Gurur ve Önyargı, yazıldığı dönemin toplumsal şartlarına ve kadının konumuna dair önemli bir eser. Kitabın merkezinde aşk hikâyeleri olsa da yazar, insan varoluşunun en temel duygularından biri olan aşkı anlatırken sınıf, aile, toplumsal cinsiyet ve evlilik temalarını derinlemesine işlemeyi başarıyor.
Kitap, varlıklı bir soylu olan Charles Bingley’nin Netherfield Park malikânesini kiralamasının haberinin Longbourn köyünde yayılmasıyla başlar. 5 tane evlenmemiş kızı olan Bennet ailesinde bu haber büyük bir yankı uyandırır. Bay Bingley’nin de bulunduğu bir baloya katılan Bennet kızları, burada genç centilmenlerin dikkatini çeker. Bingley’nin arkadaşı olan Bay Darcy, Bennetlerin kızlarından Elizabeth ile dans etmeyi reddeder. Elizabeth de bu reddi duyar ve Darcy onda asla bir araya gelemeyeceği kibirli bir adam görüntüsü çizer.
Bununla beraber zaman geçtikçe Darcy, Elizabeth’in zekâsından etkilenmekten kendisini alıkoyamaz. Araya farklı karakterlerin de girmesiyle olay örgüsü gelişirken Austen, okuru heyecan dolu bir anlatının içerisine çekiyor. Elizabeth’in önyargısı ve Darcy’nin gururuna rağmen aralarındaki çekim ve duygu yoğunluğuna teslim olabilecekler midir? Asi, uçarı, hazırcevap ve zeki genç kadın ile kibirli erkeğin aşkının ilk örneği olan Gurur ve Önyargı birçok roman ve filme de ilham vermiştir.
Paul ve Virginie – Bernardin de Saint-Pierre
Seslendiren: Akif Yardımcı
Seni bulabilmek için görmem gerekmez, senin geçtiğin yollarda, oturduğun çimenlerde, havada senden adını koyamadığım bir şeyler kalır bana.
Fransız yazar Jacques-Henri Bernardin de Saint-Pierre’in ilk kez 1788’de yayınlanan romanı Paul ve Virginie, doğdukları andan itibaren birer kardeş gibi yetiştirilen gençlerin hikâyesini anlatıyor. Romanın konusu, o dönemde Fransız yönetimi altında olan egzotik Mauritius adasında geçiyor. Yazar en iyi eseri olarak değerlendirilen Paul ve Virginie’yi tam da Fransız Devrimi’nin arifesinde yazmıştır.
Paul ile Virginie, bir adada birlikte büyümüş iki genç arasında yaşanan masum aşkın, uygarlığın araya girmesiyle birlikte uçuruma sürüklenişinin ve bu iki günahsız gencin hayatını sarmalayan pastoral cennetin çöküşünün trajik hikâyesidir. Tanzimat döneminde Batı edebiyatından yapılan ilk çevirilerden biri olması sebebiyle, eser Türk Edebiyatına bir dönem yön veren Romantizm’in de ülkemizdeki ilk örneklerinden biri olmuştur.
Dokunmanın Gücü Üzerine – Wilhelm Schmid
Seslendiren: Murat Eken
İnsanlar dokunmaya ihtiyaç duyarlar ve her düzlemde duyarlar bu ihtiyacı: bedensel olarak, ruhsal olarak, zihinsel olarak ve pekâlâ metafizik olarak da. Ancak bu şekilde çıkabilirler Ben’lerinin hapishanesinden.
Felsefe eğitimi bulunan yazarlardan biri olan Wilhelm Schmid, dünya çapında tanınmasını sağlayan birçok kitap kaleme almıştır. Dokunmanın anatomisini çıkaran yazar, bu eylemin özellikle insan ilişkilerinde ve güven bağı kurulmasında temel bir rol oynadığının üzerinde duruyor. Dokunmanın Güce Üzerine’yi okuduktan sonra bu eyleme farklı açılardan bakabilecek ve onun anlamını keşfedeceksiniz.
Bir şeyle gerçek bir bağ kurmanın ilk adımı olan dokunmak, yazara göre sadece tensel bir eylem değildir. Bir nevi dokunmanın felsefesini yapan yazar bizi şu soruları sormaya itiyor; kime ve ne zaman dokunmak doğrudur? Bu duruma nerede sınır konmalıdır? Bir ruhu okşamak ne anlama gelir? Sorulan cevapları ve çok daha fazlası, Dokunmanın Gücü Üzerine’de yer alıyor.
Adsız Sansız Bir Jude – Thomas Hardy
Seslendiren: Erdem Akakçe
Umulmadık, yasak bir duygunun korkulu mutluluğunu tadıyordu. Bütün gün onun etkisi altındaydı; hep onun da sık sık gittiği yerlerde dolaştığından, her an aklında o vardı. Artık bu savaşta yenilgiye uğrayacak olanın kendi vicdanı olacağını kabul etmek zorundaydı.

İngiliz romancı ve şair Thomas Hardy, Viktorya dönemine dair eserler kaleme alan bir yazar. Şiirlerinde romantizm akımından etkilendiği açık bir şekilde görülen yazar, özellikle kırsaldaki insanların durumu başta olmak üzere Victoria toplumundaki pek çok şeye eleştirel yaklaşıyor. Adsız Sansız Bir Jude, yazarın bir hayli karamsar yaklaşımının eşiğinde insanın varoluşuna dair temalara dokunduğu bir eser. Roman, 19. yüzyıl İngiltere’sinin geleneksel toplumunun tüm hâkim sosyal normlarına, ahlakına ve pratiklerine meydan okuyor. Viktorya dönemi İngilteresi ile ilgili toplum baskısı ve okumayı kısıtlayan ahlakçı bakış açısı hakkında sert bir değerlendirme sunuyor.
Kitabın anlatısı, hayallerine ulaşamamanın verdiği kırgınlığı, hayatının her noktasında hisseden taş ustası Jude Fawley’un etrafında şekilleniyor. Yoksulluk ve üniversite yetkililerinin umursamaması nedeniyle akademiye gitme arzusunu gerçekleştiremeyen Fawley, aradığı huzuru kuzeni Sue Bridehead ile bulmaya çalışır. İkisi de başarısız evliliklere imza atan Fawley ve Bridehead’i bir araya getiren hayat, onları acı bir olayla sınayacaktır.
Kroyçer Sonat – Lev Nikolayeviç Tolstoy
Seslendiren: Emre Melemez
Mutsuz insanların kentte yaşamaları daha iyidir. İnsan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz.
Beethoven’ın Kreutzer Sonat’ından yoğun düzeyde etkilenen Tolstoy, bunun ardından aynı adlı kitabını yazmaya başlar. Kilisenin dogmalarını ve otoriteleri sorgulayan bir Hristiyan olan yazar; bu eserinde de din, ahlak ve kadın erkek ilişkileri üzerinde duruyor. Bir tren yolculuğuyla başlayan eser, insan ruhuna dair bir serüvene dönüşüyor. İnsanın kırgınlıkları ve ızdırabına dair derin sorgulamalar içeren Kroçyer Sonat, romanın baş kahramanı Pozdnishev’in gençliğindeki vurdumduymaz yaşamının onu nasıl bir yıkıntıya dönüştürdüğünü anlatıyor. Erkeklerin ilkel eğilimlerini harekete geçirmekten toplumun ve kadınların sorumlu olduğuna inanan ve sonra yaşadığı vurdumduymaz hayattan pişman olan Pozdnishev, bir gün evlenir ve çocuk sahibi olur. Ancak kadın ve erkek arasındaki temel eşitsizlikler ve Pozdnishev’in evliliğini zor sokar.
Tolstoy, kitabın ana fikrinde erkek ve kadın rollerinin yozlaşmışlığına atıfta bulunarak ahlaksız toplumsal normları içselleştiren kadınların ve erkeklerin birbirleriyle evlenirken aralarındaki bağın gerçek sevgi olmadığını ve bunun da mutsuz evliliklere yol açıp açmadığını sorguluyor. Tolstoy, yaşadığı dönemin toplumsal ahlakına yaptığı eleştirilerle 21. yüzyılda dahi geçerliliğini yitirmemiş olan normlara işaret ediyor.
Serenad – Zülfü Livaneli
Seslendiren: Canan Sanan
Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!” “Peki, sen ne görüyorsun bakalım?” “İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.

Sosyal romanlarıyla büyük beğeni toplayan Zülfü Livaneli, aynı zamanda müzisyen, politikacı ve yönetmen. Farklı disiplinlerde kendini var etmeyi başaran yazar, bu yönelim zenginliğini edebi eserlerine de yansıtıyor. Yazar, Serenad’da 60 yıla yayılan bir aşkın merkezinde siyasi ve toplumsal sorunlara başarıyla dokunuyor.
Serenad, Dünya Savaşı sırasında bir mülteci gemisinin batışının gerçek hikâyesine dayanıyor. Yaşlı bir profesör, sevgili karısını son gördüğü yere geri dönmek için Amerika’dan ayrılır. Genç bir erkek çocuğu olan Maya Duran, İstanbul Üniversitesi’ndeki zorlu kariyerini idare etmeye çalışır. Almanya’da doğmuş ve üniversitenin isteği üzerine şehri ziyaret eden eski bir Harvard profesörü olan gizemli Maximilian Wagner’le ilgilenme görevi verildiğinde Maya’nın korkuları büyür. Maya, sonunda altmış yıl önce İstanbul’a gelmesine neden olan üzücü olayları ve hala onu rahatsız eden acı gerçekleri öğrenir.
B.aşk.a – Deniz Başıbüyük
Seslendiren: Gülsüm Soydan
Her şeye karşı durabilmek için illa ki kahraman olmak gerekmiyor. Belki biraz deli olmak ya da deli gibi davranacak cesarete sahip olmak gerekiyor.
Yazar Deniz Başıbüyük, B.aşk.a’nın merkezine bir aşk hikâyesini koysa da tıpkı romanın adından da anlaşılacağı üzere bambaşka bir aşkı anlatıyor. Güçlü betimlemeler ve felsefi temaları romana yedirme becerisi sayesinde Başıbüyük, insanın dünyadaki konumunu irdelemeyi başarıyor.
Kitabın konusuna gelince; Neha Noyan, ünlü bir psikiyatristtir. Kendisi hakkında bilgi edinmek ve onunla bir röportaj yapmak isteyen genç psikolog Altay’ın bu isteğini kabul eder. Benzer ilgili alanlarına sahip olan ikili; felsefi, edebi ve bilimsel düzlemde derin sohbetlere dalar. Bu sohbetler; Altay’ı dostluk, aşk ve hayat hakkında düşünmeye iter.
Aşk ve Arkadaşlık – Jane Austen
Seslendiren: Sezin Akbaşoğulları
Ve aşkın mutlu eden sancılarını hiç hissetmedin mi, Augusta? Kötü ve bozuk damağın için, aşk sayesinde var olmak imkânsız mı görünüyor? Fakirliğin getirebileceği her türlü sıkıntı içinde, en hassas sevginin nesnesiyle yaşamanın lüksünü anlayamıyor musun?
İngiliz feminist yazar Jane Austen, 1800’lü yıllarda yazmış olmasına rağmen bugün hala keyifle okunan bir yazar. İnsanların iç dünyalarını ve zaaflarını ince bir şekilde yansıttığı eserlerinde mizahi bir taraf da bulunan yazar, dönemin kadınlarının durumunu yansıtan romanlarıyla öne çıkıyor. Eserlerinin baş kahramanlarını kadınlar arasından seçen Austen, Aşk ve Arkadaşlık’ı mektup biçiminde yazmış.
Kuzeni Eliza de Feuillide’ye ithaf ettiği eserde yazar, kitabın isminin de belirttiği üzere aşk ve arkadaşlık temalarına odaklanıyor. Yazar, sadece 14 yaşındayken yazdığı kitapta kahramanların iç dünyası üzerinden dönemin aşk ve arkadaşlık ilişkilerine yönelik kapsamlı analizler yapıyor. İngiliz aristokrasisine mensup kızların duygu dünyasını başarıyla aktaran yazar, mizahi dili sayesinde eserini sıkıcı bir mektuplaşma olmanın ötesine geçiriyor. Son derece yalın bir dille kaleme alınan eser, mektuplaşmalar şeklinde olduğu için oldukça rahat bir şekilde okunuyor.
Selvi Boylum Al Yazmalım – Cengiz Aytmatov
Seslendiren: Ahmet Mümtaz Taylan
Bütün karşı durmama karşın onu deli gibi sevdiğimi anlıyordum. Yalnız geçen yıllarımın özlemleri, acıları, üzüntüleri… Elimden giden her şey bu sevgide birleşmişti…
Eserleri birçok farklı dile çevrilen dünyaca ünlü yazar Cengiz Aytmatov, yazılarında insan varoluşuna çok katmanlı bir bakış sunuyor. Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın başrollerinde oynadığı film uyarlamasıyla büyük yankı uyandıran Selvi Boylum Al Yazmalım ise Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un unutulmaz eserlerinden bir tanesi. Kitabın merkezinde muhteşem bir aşk hikâyesi olmakla beraber toplumcu gerçekçi tarafı da ağır basan Aytmatov, eserinde ülkesinde yaşanan hızlı teknolojik gelişmelerin kıskacındaki toplumsal ve siyasi süreci ve bunun halk üzerindeki ağır etkisini de yansıtıyor.
Kitap, birbirlerini seven köylü kızı Asel ve şoför İlyas’ın ayrılmak zorunda kalmalarıyla yaşadıklarını anlatıyor. Tesadüfen tanışan ve büyük bir aşkla evlenen çiftin Samet isimli bir de oğulları olur. Samet daha küçük bir bebekken talihsiz olaylar sonucunda ayrı düşen Asel ve İlyas, yıllar sonra tekrar karşılaştıklarında aşklarından hiçbir şey eksilmediğini fark ederler. Ancak artık aralarında, hem birbirlerinden uzak kaldıkları dönemde yaşadıklarının hem de hiç yaşayamadıklarının ağırlığı vardır.
Aşk Yolunda İstanbul’da Neler Olmuş – Reşad Ekrem Koçu
Seslendiren: Yüce Armağan Erkek
Pervaneler ışıklara koşar, toplanır; her duman olan yerde ateş vardır; selin aktığı yerde kum, balçık kalır. Güzeller de ışık gibi, ateş gibi, sel gibidir. Her güzel bir aşkın mihrakıdır, her güzelin etrafında âşıklar toplanır, acı veya tatlı hatıralar bırakmak her güzelin alın yazısıdır.
Türk tarihçi ve yazar Reşad Ekrem Koçu, romanlarında ve hikâyelerinde tarih konularını ustaca işeyen bir yazar. Yazar, Aşk Yolunda İstanbul’da Neler Olmuş eserinde ise okuru dört farklı hikâyeyle buluşturuyor. Birbirinden ilgi çekici bu öykülerin hepsinde yazarın muhteşem dili ve anlatım gücü kendisini gösteriyor. Reşad Ekrem Koçu, dönemiyle özdeşleşen eski kelimelerle zenginleşen dört meddah hikâyesi anlatıyor.
Hiç – Hatice Suat Derviş
Seslendiren: Özlem Ünaldı Baza
Hayatta hakiki ve devamlı hiçbir şey yoktur. Her şey bir sabun köpüğü gibidir. Solmaya, ölmeye, yok olmaya mahkûmdur. Sabun köpükleri… Sabun köpüklerinden ufaklı büyüklü balonlar olur. Bunlar ışıltılarıyla, pırıltılarıyla, renkleriyle gözleri oyalayan ve sanki her biri birer âlemmiş vehmini veren balonlar, fakat siz onları beğenirseniz, onları tutmak isterseniz ne olur? Parmaklarınız birbirine vurur ve ortada hiçbir şey kalmadığını görürsünüz. İşte, hayat da böyledir. İçinden bin küçük balon çıkan bir sabun köpüğü.
Osmanlı’nın son dönemlerinde gazeteciliğe başlayan ve ömrü boyunca pek çok hikâye, roman ve makale yazan Suat Derviş, kadın hakları konusunda mücadele etmiş bir isim. Yazarın 1935 yılında Cumhuriyet gazetesinde ilk olarak okurla buluşan eseri Hiç, bizleri bir kadının dünyasını uzaktan seyretmeye çağırıyor. Annelik ve aşk temalarını ele alan yazar, dönemin bir hayli önemli bir konusu olan doğu ve batı karşıtlığına da ilginç bir yorum getiriyor.
Kitabın baş kahramanı Seza, annesini ve babasını daha küçük bir çocukken kaybetmiş, yaralı bir kadındır. Genç yaşta evlendikten sonra dul kalan ve çocuğu ile onun dadısıyla yaşayan Seza için sevgi büyük bir zaaftır. Seza bu arada evli olan Atıf isimli bir adamla ilişki yaşamaya başlar. Atıf’a gittikçe bağlanan Seza’yı tehlikeli bir serüven beklemektedir. .
Vadideki Zambak – Honoré De Balzac
Seslendiren: Erdem Akakçe
Zorbaca yasaklar, çocukta bir tutkuyu büyüklerde olduğundan daha da fazla biler; çocukların yalnız yasak şeyi düşünmek gibi bir üstünlükleri vardır, bu şey onlar için dayanılmaz bir çekicilik kazanır.
Fransız yazar Honoré de Balzac’ın en tanınan kitapları arasında yer alan Vadideki Zambak, aşk ve toplum konularına eğilen bir roman. 1835 yılında basılan eser, aile hayatıyla ilgili sorunları olan Félix’in ve mutsuz bir evlilik süren Henriette’in sevgilerine rağmen bir türlü kavuşamamalarına odaklanır. İnsanlık Komedyası serisinin bir parçası olan roman, aşk hikâyesini merkeze almakla beraber 19. yüzyıldaki Fransız toplumuna dair pek çok gönderme içerir.
Aristokrat bir aileye mensup olan Félix; ailesi tarafından ihmal edilen, yatılı okullarda okutulan bir çocuktur. Üniversite dönemindeyken Paris’in siyasi karmaşası nedeniyle ailesi Tours’a gelmesini ister. Buraya geldikten sonra büyüleyici güzellikteki Madam Henriette de Mortsauf’ı görür ve ona âşık olur. Annesi ruh halinden endişe ettiği için onu vadiye dinlenmeye gönderir fakat tesadüf o ki âşık olduğu kadın da burada yaşamaktadır. İkili bir arada zaman geçirdikçe olaylar daha da karmaşık bir hal alır.
Kırlangıç Dönümü – Sinan Sülün
Seslendiren: Erdem Akakçe
Kendi benliğine güzellikler katmak için âşık olmak isteyen kişi aşkın ne olduğunu bilemezdi. Aşk hiç ummadığınız, hiç beklemediğiniz bir anda buluverirdi sizi. İnsan âşık olmayı seçmezdi. Aşk onu seçerdi. Sadece varlığını kaybetmeye hazır olan insan o kapıdan içeri girebilirdi. Bu mucizevi duygu, her gün yeniden ölen Tanrı’nın kendisine inanmamız için gösterebildiği tek delildi.
Sinan Sülün’ün ilk romanı ancak ikinci kitabı olan Kırlangıç Dönümü, hayatla bağlarını sağlamlaştırmaya çalışan bir gencin düştüğü aşkın öyküsü. Yazar; karakterleri ve kurgusu üzerinden birey ve toplum arasındaki çatışma, kişinin otantik varoluşunun mümkünatı ve ötekileştirme temalarına incelikle dokunmayı başarıyor.
Kitabın konusuna gelirsek; Ali çevresi tarafından garipsenen, farklı bir kişidir. Katıldığı eylemden sonra hapse giren Ali, çıktıktan sonra hayata yeniden tutunmak ister. Bu süreçte eniştesinin çiçekçisinden çalışmaya başlayan baş kahramanımız bir yandan da hapiste dil öğrendiği için çeviri yapar. Hayata tutunmaya çalıştığı esnada beklenmedik bir şey olur; Ali bir kadına aşık olur. Ali’nin Verda isimli bu kadına karşı duyguları; güç ilişkilerinden muaf, masalsı bir aşktır. Ali’nin akılcılıkla işgal edilmiş bir dünyada gerçek sevgiye de yer olduğuna dair umutlar yeşerten aşkı, roman boyunca incelikle ele alınıyor.
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku – İlhami Algör
Tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. Önemsemedim. Yol, bana uygun bir ruh önerebilirdi.
İlhami Algör’ün geniş bir çevre tarafından tanınmasını sağlayan romanı Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, ilk olarak 1995 yılına yayımlanmıştır. Kitabın kahramanlarından Müzeyyen, kocasının vefatından sonra kızıyla yaşayan bir kadındır. Arif ise daha önce film montajcısı olarak çalışan ve Müzeyyen’e aşık olan bir adamdır. Ruh hali bir hayli karmaşık olan Arif, boşlukta kaybolduğunu hissetmektedir. Montajcılığı bıraktıktan sonra yazar olmaya karar verir ancak hiçbir şeye kendini tam olarak veremez. Zaman içerisinde Müzeyyen’e tutkuyla bağlanan Arif’in hikâyesinde yoluyla yazar, aşkın sınırlarını çizmeye çalışırken insanın iç dünyasına dair manzaralar da sunuyor.
Jane Eyre – Charlotte Brontë
Seslendiren: Sezin Akbaşoğulları
İnsanın yaradılışı kusurludur. En parlak yıldızların bile üzerinde lekeler vardır. Miss Scatcherd’inki gibi gözler yıldızların parlaklığını görmezler de ancak bu ufak tefek lekeleri seçerler.
İngiliz yazar Charlotte Brontë’un 1847’de yayınlanan romanı Jane Eyre, Victoria döneminde farklı sınıflarda olmalarına rağmen birbirlerine aşık olan iki kişinin hikayesini anlatıyor. Yazarın kendi hayatından da izler taşıyan romanı, bir aşkı betimlerken dönemin sosyal adaletsizliklerine ve kadınların durumuna dair pek çok eleştiriyi de içeriyor.
Jane Eyre, küçük yaşta annesini ve babasını kaybettikten sonra teyzesinin yanında yaşamaya başlar. Teyzesinin şımarık çocuklarıyla büyüyen Jane, yatılı okula gider ve öğretmen olur. Bir konakta yatılı öğretmenlik işi bulan Jane, konağın efendisine aşık olur. Dönemin toplumunun kadına biçtiği pasif rolü reddeden baş kahramanımızı, zorlu bir süreç beklemektedir.
Charlotte Brontë’un eseri lk başta romantik bir aşk hikayesinden ibaretmiş gibi görünse de sevginin değer görme ve ait olma yönüne de işaret ediyor. Jane Eyre, ilk yayım tarihinin üzerinden neredeyse 200 yıl geçmiş olmasına rağmen hala en iyi aşk kitapları arasında gösteriliyor.
Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali
Seslendiren: Mert Fırat
Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince, insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.
Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatının en etkili yazarlarından biri olan Sabahattin Ali, toplumcu gerçekçi çizgisinde yazdığı eserlerinin güçlü karakterleriyle biliniyor. Kürk Mantolu Madonna bir aşk hikâyesinin içerisinde yer alan unutulması güç karakterleriyle dikkat çekiyor. Havranlı Raif Efendi ve Alman asıllı Maria Puder’in etrafında şekillenen ve en iyi aşk kitapları arasında bulunan eser, iki hikayeden oluşan bir anlatıma sahip.
İlk hikayede Rasim adlı karakterin iş bulması ve Raif Efendi ile tanışması anlatılır. İçine kapanık ve melankolik bir karakter olan Raif Efendi; aslında sevmediği bir kadınla evlenmiş, bir aile kurmuştur. Kimselerle konuşmayan sessiz sakin Raif Efendi’yi gözlemleyen ve onu daha yakından tanımak isteyen Rasim’in anlatımı ile Raif Efendi’yi daha yakından tanırız. Onun neden bu kadar yalnız ve topluma yabancı olduğu ise kendisinin kaleme aldığı siyah kaplı defter aracılığı ile ikinci hikâyede aktarılır.
İkinci hikaye Raif Efendi’nin kimselere söylemediği ve anlatmadığı bir aşk hikayesi etrafında şekillenir. İş amacıyla gittiği Berlin’de bir sergide gördüğü otoportreye platonik olarak aşk hissetmeye başlayan Raif Efendi, bu eseri Rönesans ressamı Andrea Del Sarto’nun Madonna delle Arpie tablosuna benzetir. Sık sık portreyi görmek için galeriye giden Raif Efendi bir gün Maria Puder’in yani tablodaki kadının dikkatini çeker. Raif’in tabloya olan hayranlığının farkında olan Maria onun yanına gider; tablodaki kadının o olduğunu öğrenen Raif ise artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiştir.
Kolera Günlerinde Aşk – Ben Okurum
Seslendiren(ler): Deniz Yüce Başarır, İsmail Güzelsoy
Evliliklerinin altın yılını kutlamışlardı ve birbirleri olmaksızın ya da birbirlerini düşünmeksizin bir an bile yaşayamıyorlardı; yaşlılıkları ilerledikçe bunun daha az bilincine varıyorlardı. Hiçbiri bu karşılıklı köleliğin sevgiye mi yoksa rahatlığa mı dayandığını bilmiyordu ama ellerini yüreklerini koyup hiçbir zaman sormamışlardı bu soruyu kendi kendilerine; çünkü ikisi de yanıtını bilmezlikten gelmeyi yeğlemişlerdi hep.
Latin Amerika Edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Gabrial Garcia Marquez, büyülü gerçekçilik akımının öncülerinden, Nobel ödüllü bir yazar. Marquez, Kolera Günlerinde Aşk’ta 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçişte aşk ana temasının yanı sıra çağdaşlaşmaya geçiş aşamasında olan bir toplumun sorunlarını resmeden bir anlatı kurmayı başarıyor.
Roman, Florentino Ariza ve Fermina Daza etrafında şekilleniyor. Bu iki karakter gençliklerinde birbirlerine aşıktırlar. Fermina’nın teyzesinin de yardımıyla aralarında gizli bir ilişki filizlenir ve birbirlerine aşk mektupları gönderirler. Fermina’nın babası bu durumu öğrendiğinde kızının Florentino ile görüşmesini yasaklar. Babası, onu dinlemeyen Fermina’yı, ölen karısının ailesinin yanına taşınmaya zorlar. Fermina ve Florentino telgrafla iletişim kurmaya devam etse de kız geri döndüğünde sevdiği adamı bir yabancı gibi görür. Fermina evlendikten sonra bile onu düşünmeye devam eden Florentino her ne kadar sevdiğine sadık kalmaya çalışsa da ufak ilişkilere girer. Peki yıllar geçtikten sonra Fermine ve Florentino tekrar bir araya gelebilecek midir? Ölüm, yalnızlık, zaman ve aşk temalarını ustaca işleyen Marquez, zamansız bir roman kaleme almayı başarıyor.
Ben Okurum’un bu bölümünde işte bu harika roman Kolera Günlerinde Aşk konu ediliyor. Bir Marquez hayranı olan İsmail Güzelsoy’un da katılımıyla gerçekleşen program, büyülü gerçekçiliğin efsanevi ve tropik havasını okurun odasına taşıyor.
Eylül – Mehmet Rauf
Seslendiren: Mehmet Atay
Ah bu bakışların bazen nasıl anlamları, nasıl incelikleri, nasıl renkleri vardı! His ve ifadesi imkânsız, anlatılması mümkün olmayan şiirleri, güzellikleri, insanı nasıl birden mutluluğun göklerine yükselten renkleri vardı!
Roman, hikâye ve tiyatro türlerinde eserler kaleme alan Mehmet Rauf, genellikle İstanbul ve çevresindeki varlıklı aileleri konu edinen bir yazar. Türk Edebiyatının ilk psikolojik romanı olarak gösterilen Eylül ise ilk olarak 1900’de Servet’i Fünun dergisinde okurla buluşmuştur. 1 yıl sonra kitap olarak basılan eser; Süreyya, Suat ve Necip Bey arasındaki aşk üçgenini konu alıyor. Dönemin en iyi aşk kitapları arasında bulunan eser, akıcı diliyle kısa sürede okuru kendisine bağlamayı başarıyor.
Suat Hanım ve Süreyya Bey, 5 yıllık mutlu bir evliliğe sahiptir. Kadınlara karşı sert düşünceleri olan Necip de onların yanlarına sık sık gelen bir aile dostudur. Suat Hanım’a büyük bir saygı duyan Necip’in duyguları zaman içerisinde aşka dönüşür. Necip aşkını gizlese de zamanla Suat Hanım’a olan aşkının karşılıklı olduğunu anlar. Bu aşkın dedikoduları Süreyya Bey’in de kulağına gitse de en yakın dostundan böyle bir ihanet geleceğine ihtimal vermez.
Mehmet Rauf, eserinde evli bir kadının aşka kapılması üzerinden kadın ve erkeğin toplumdaki yeri ve onlardan beklenen davranış normları başta olmak üzere birçok toplumsal konuya da değiniyor.
Sıcak Külleri Kaldı – Oya Bayar
Seslendiren: Sezin Akbaşoğulları
Kötü belleğim yüzünden olayları, insanları, adları işkencede bile hatırlayamadığım için konuşmayan, bilgi vermeyen, bu yüzden de kahraman sanılan ben; kokulardan renklere, sözcüklerden bakışlara, eşyadan ışığa kadar her şeyi hatırlıyorum. O güne dair her şeyi, O’na dair her şeyi…
Oya Baydar’ın ilk olarak 2000 yılında yayımlanan romanı, Ülkü isimli kahramanın hayatı üzerinden aşk ve siyasi konulara değiniyor. Baydar’a, Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandıran eser, Sovyetlerin çöküşünden sonra sosyalizme bağlı olan Türk karakterlerin bu süreçten nasıl etkilendiğinin üzerinde duruyor. Postmodern anlatım tarzının baskın olduğu romanın akıcı dili ve sıra dışı kurgusu sayesinde son derece sürükleyici bir eser ortaya çıkıyor.
Kitabın başkahramanı Ülkü Öztürk’ün gönlünde olan kişi evlendiği kişi değildir. Ülkü’nün bir türlü aklından ve kalbinden çıkmayan büyük aşkı burjuvaziyi, eşi ise sol kesimi temsil eder. Ülkü’nün çocukluğundan itibaren 50’li yaşlarına kadar geçirdiği hayatın içerisinden pencereler açarak okuru seyre davet eden yazar; hikâyesini işçi sınıfı, 12 Eylül olayları ve iktidar eleştirisi temalarıyla zenginleştiriyor.
Karşılıksız Bir Aşk – Maksim Gorki
Kadın, erkeklerin hiçbir zaman akıl erdiremedikleri bir şeyi kolayca anlayabilir: Kadın yeni bir yaşamın doğumunu iliklerinde hisseder, dünyadaki güçlerin yenilenmesinde değişmez kaynaktır kadın. Kadın, en güzel düşüncelerin kendisi tarafından alevlendirildiğini, kahramanlıkların kendisi sayesinde yapıldığını, tüm güzelliklerin ve şiirlerin kendisinden kaynaklandığını görür ve eğer kadın olmasaydı sizler birer vahşi hayvan gibi yaşayarak sadece ve sadece boğazınızı düşünürdünüz. Yeryüzünde kadından daha sağlam, daha anlaşılır bir şey yoktur, ondan başka dayanağınız da yoktur.
Sovyet dönemi Rus yazarı Maksim Gorki, eserlerinde çoğunlukla sosyalist realizm akımının etkisinde yazıyor. Karşılıksız Bir Aşk’ta, insanın tüm rasyonel melekelerine ve gerçek hayatın koşullarına rağmen aşkın karşı konulamaz etkisine işaret ediyor.
Kitap, babalarının sevgisinden mahrum kalan Petruşa ve Kolya isimli kardeşlerin hikâyesiyle başlıyor. Aynı zamanda annelerinden de yoksun olan çocuklar, sevgisiz büyüdükleri koşullarda teselliyi birbirlerinde bulmuş ve çok iyi birer dost olmuştur. Babası öldükten sonra onun işlerini devralan Petruşa çalışırken Kolya okumaya devam eder. Ancak bir gün bu iki can dost kardeşin arasına Larisa isimli bir kadın girer. Başına buyruk bencil ve hırslı bir kadın olan Larisa’yı tehlikeli bulan Petruşa, kardeşini ondan uzak tutmak ister. Ancak kardeşini korumaya çalışırken Petruşa, kendisini karşılıksız bir aşkın pençesinde bulur.
Karşılıksız Bir Aşk, Rus edebiyatından çıkan en iyi aşk kitapları arasında gösterilmeyi hak edecek kadar güçlü bir eser.
En İyi Aşk Kitapları Storytel’de
Merkezine aşkı alan kitaplar, insan varoluşunun izleklerini bu evrensel duyguya dönerek anlamaya çalışır. Sen de insanı, kendini ve aşkı daha iyi tanımak istiyorsan Storytel’e abone olarak Maksim Gorki’den Mehmet Rauf’a kadar pek çok önemli yazarın kaleminden çıkan dokunaklı, duygusal ve anlamlı edebi romanları ve kitapları da sesli olarak dinleyebilirsin.
Dünya KlasikleriRomanSesli Kitap