İç burkan yaşam öyküsü ve marjinal karakteriyle öne çıkan Dostoyevski’yi bilmeyen yoktur. Kumarbaz gibi bir eseri 25 günde tamamlayan ve psikolog Jordan Peterson tarafından “gerçekten daha gerçek yazan biri” olarak tanımlanan Dostoyevski, okuru celbeden ve gönülleri kazanan bir dil kullanır. Yazarın ilk romanı olan İnsancıklar’ı Belinski okur ve okuduktan sonra Dostoyevski’yi “Rusya yeni bir Gogol kazandı.” diyerek över.
Dostoyevski; yakınlarının zamansız ölümü, sara hastalığı, kürek cezası, ülkesindeki kargaşa, hapishane, sürgün ve daha nice bunalımın etkisi altında kalmıştır. Romanlarında dini, trajediyi, ahlakı yadsımamış ama bu kavramlara kendine has fikriyatıyla yaklaşmıştır. Dolayısıyla Rus nihilizmine yeni bir boyut kazandırıp aslında ismiyle yan yana anılan bir karamsarlık edebiyatı yaratmıştır. İşte bu derin ve melankolik yazarın, Dostoyevski’nin eserlerinden alınmış etkileyici alıntılar…
Hiç düşünde bir dağın tepesinden uçuruma yuvarlanır gibi oldun mu? İşte ben şimdi aynı durumdayım, uykuda değil, gerçekten düşüyorum… Hem korkmuyorum da, sen de korkma.
Bence manevi yoksunluklar, bütün maddi azaplardan çok daha ağırdır.
Evlerimiz yeni olsa da eğilimlerimiz hala çağ dışı…
— İyi ama, ya ben yanılıyorsam?.. –diye haykırdı birden. – İnsanoğlu aşağılık bir yaratık değilse ya?.. Yani genel olarak tüm insanlık, tüm insan soyu… O zaman geri kalan her şey bir boş inançtan, kuruntuya dayanan bir korkudan başka bir şey değil… O zaman… hiçbir engel yok… Zaten olmaması da gerekir!
Bu arada bildik, ama herhangi bir nedenle unutulmuş, ısrarla hatırlanmak isteyen bir sözcük gibi birtakım şeyler kıpırdamaya başlamıştı belleğinde. Çok iyi bilirsiniz bu sözcüğü, ne anlama geldiğini de bilirsiniz, çevresinde dolanıp durursunuz; ama onu ne denli hatırlamaya çalışırsanız çalışın, bir türlü aklınıza gelmez!
Üç Novella: Ev Sahibesi, Amcanın Rüyası, Ebedi Koca
Hayat acıdır; hayat korkudur ve insanoğlu mutsuzdur. Bugün yalnızca acı ve korku var. İnsanoğlu hayatı seviyor, çünkü acıyı ve korkuyu seviyor. Buna da uygun yaşıyor. Acı ve korkuya karşılık olarak verilmiştir hayat…
Zaten biliyor musunuz, genellikle sözlerimi tatlılaştırmaya hiç lüzum görmem. Gerçek daima gerçek olarak kalmalıdır. Çamur neyle örtülürse örtülsün, yine çamurdur.
Stepançikovo Köyü
Hem sonra, gerçekten mutsuz olabilir mi bir insan? Ah, mutlu olmaya gücüm varsa, hüzün ve felaketin ne anlamı olabilir? Biliyor musunuz, bir ağacın yanından geçeceksiniz, onu göreceksiniz ve mutlu olmayacaksınız ha, işte bunu aklım almaz! Sevdiğiniz bir insanla konuşacaksınız ve mutlu olmayacaksınız! Ah, anlatamıyorum… Kötü durumda bir insanın bile adım başı göreceği öylesine çok güzel şey varken mi mutlu olamayacaksınız? Bir çocuğa bakın, güneşin doğuşuna bakın, bir otun boy atışına bakın, sizi seven insanların gözlerinizin içine bakışına bakın.
Edebiyat son derece iyi bir şey Varenka. Derin ve öğretici. Bir resme, daha doğrusu hem resme hem aynaya benziyor.
Ben hasta bir adamım… Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum. Tıbba, hekimlere saygı duymakla birlikte, şimdiye dek tedavi olmadığım gibi, bundan sonra da böyle bir şey düşünmüyorum. Üstelik boş inançları olan bir insanım, hem de tıbba saygı duyacak kadar (oldukça iyi bir öğrenim gördüm, boş inançlara inanmamam gerekirdi, ama inanıyorum işte). Hayır, hayır, salt hıncımdan dolayı tedavi olmak istemiyorum.
İmalı sözlerden de hoşlanmam; ikiyüzlülüğe de tenezzül etmem; iftiradan ve dedikodudan tiksinirim. Maskeyi sadece maskeli balolarda takarım, insanların arasında dolaşırken değil.
Gökyüzü yıldızlarla öylesine kaplı, öylesine parlaktı ki insan kendine, bu gökyüzünün altında nasıl olup da öfkeli ve kaprisli insanların yaşayabildiğini sormadan edemiyordu.
Cesaretim, ataklığım, yalnızca içimdeydi, gerçek bayatta epey ürkek ve kararsızdım. Bunun için, kendimle bir çeşit antlaşma yaparak bir süre hayal dünyasında yaşamakla yetinmeye karar vermiştim. O dünyayı yöneten bendim; içinde yalnızca tatlı, çekici, mutluluk veren şeyler vardı. Kötü, acı yönler varsa bile iyileri ve mutluluğun gücünü ortaya koymaya yarardı. O zamanki ruh halimi bugün böyle anlıyorum.
Yanınızda da olsam sizden uzakta da fark etmez…Nerede olursanız olun her an içimdesiniz. Sizden pek çok sizi sevebileceğimden bile çok nefret edebileceğimi biliyorum. Bununla birlikte uzun zamandan beri hiçbir şeyi düşündüğüm umursadığım yok.
Fakat mutluluk ve neşe insanı nasıl güzelleştiriyor! Yürek sevgiyle nasıl da kaynıyor! Sanki kendi yüreğini alıp bir başkasının yüreğine dökmek istiyorsun, herkesin neşelenmesini, herkesin gülmesini istiyorsun. Mutluluk nasıl da bulaşıcı!
Emin olun, Kolomb Amerika’yı keşfettiğinde değil onu ararken mutluydu.
Yaşamakla yaşamamak arasında hiçbir fark kalmadığında özgürlüğüne kavuşur insan.
Çoğu zaman uyuyabilmek için, “Bir, iki,üç…” diye saymaya koyulursun. Benim böylece uyuyamadan bazen üç bine kadar saydığım olurdu.
Bütün ömür boyunca edinilen inançlar bazen uykusuz geçen sıkıntılı bir gecenin etkisiyle değişebiliyor…
Yoksulluk ayıp değil, bir gerçek. Sarhoşluğun erdem olmadığı ise daha büyük bir gerçek. Ama sefillik, sayın bayım, yüz karasıdır. Yoksullukta yaratılıştan gelen soylu duygularınızı koruyabilirsiniz, sefillikte ise asla! Sefil bir kimseyi insanlar aralarından uzaklaştırmak için sopa kullanmazlar, süpürgeyle süpürürler; onu daha çok aşağılama içindir bu ve hakları da yok değildir böyle davranmakta, çünkü sefilliğe düştüğünde kişioğlunun ilk kendisi hazır olmalıdır kendini aşağılamaya.
Ben, kendi kendimi bütünüyle mahvettim. Artık kendimi kıyaslayabileceğim herhangi bir şey var mıdır; ahlak kuralları filan? Bana faydası olacak hiçbir ahlak kuralı yoktur artık. Hele böyle bir durumda ahlak dersleri kadar yersiz bir şey olamaz. Ah, şu kendini beğenmiş tipler! Böbürlene böbürlene sana nasihatler vermeleri! Şu anki durumumun iğrençliğini ve pisliğini en az kendileri kadar bildiğimi bilselerdi, o koca dillerini sallamaktan vazgeçerlerdi. Bana bilmediğim ne söyleyebilirler ki? Benim sorunumla ilgili ne bilebilirler ki?
Kumarbaz
Dünyayı yeniden oluşturmak için insanların psikolojik olarak başka bir yola dönmeleri gereklidir. Bunu sağlamadan hiç kimseyi kardeş yapamazsın, bunu sağlamadan kardeşlik olmaz.
Dünyada herkesten çok kendini sev, çünkü dünyada her şey kişisel çıkarlara dayalıdır. Eğer bir tek kendini seversen, işini gerektiğince yaparsın, kaftanın da bölünmeden, bütünüyle senin üzerinde kalır. Bu arada ekonomi, bu bilimsel gerçeğe şunu ekliyor; Toplumda ne kadar çok insanın işleri yolunda olursa, diğer bir deyişle, kaftanlar ne kadar bütün kalırsa, toplumun temelleri de o kadar sağlam ve genel gidiş o kadar yolunda olur.
Dostoyevski’nin Sözleriyle Storytel’de Tanış!
İnsan ruhunun derin ve bakmaya korkar olunan dehlizlerini özsel bir dille yansıtan Dostoyevski’nin eserleri Storytel’de yerini çoktan aldı. Nüfuzkâr ve psikolojik anlatım açısından yetkin yazarın eserlerini istediğin zaman dinlemeye başla. Bir Storytel aboneliği edinerek farklı edebiyat dünyalarını keşfe çık.
Dünya KlasikleriKitap ÖnerileriRomanSesli Kitap