Türkiye’de psikiyatri alanında en saygın isimlerden psikiyatri profesörü, psikoterapist, yazar Engin Geçtan, 1982 yılında kaleme aldığı kitabı İnsan Olmak ile psikolojiye meraklı okur için oldukça besleyici bir kitap sunuyor.
Yazarın otuz yıllık birikiminden elde ettiği çıkarsamaların bir bölümünü içeren bu kitap, insanı tüm katmanlarıyla ele alıyor, çözümlüyor ve ortalama insanın davranışlarının altında yatan etmenleri, alan dışı okuyucuya tanıtmayı amaçlıyor. Yalın ve anlaşılır anlatımıyla yayımlandığı günden bu yana okurun yoğun ilgisini hız kesmeden sürdürüyor ve bir başucu kitabı niteliği taşıyor.
İnsan Olmak kitabını, ünlü sinema ve dizi oyuncusu, seslendirme sanatçısı Tilbe Saran‘ın sesinden Storytel‘de dinleyebilirsin.
Kitaplara Sarılma İhtiyacını Anlamak Üzerine…
İnsan davranışını ve zihnini inceleyen psikoloji bilimi, insanın iç yüzündeki labirentin kuytularını bugün hâlâ tamamen aydınlatabilmiş değil. Davranış bilimciler normalliğin tanımını henüz mutlak bir çerçeve içine oturtmuyor. Yine de bugün en çok kabul gören tanıma göre normallik, uyum, yeterlik ve zorlanmalarla baş edebilme gibi kavramlarla olan yakın ilişkisi üzerinden ele alınıyor. Bu açıdan değerlendirdiğimizde bugün dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan ortalama bir insanın, yaşamını zihnen ve davranışsal olarak, görece “normal” bir seyirde sürdürebilmesi, tarihin pek çok döneminden daha zor ve karmaşık bir hal aldı.
Dünyayı minicik bir kar küresi gibi hissettiren serbest piyasa ekonomisi ve bunun getirisi küresel krizler, sosyo-ekonomik sorunlar, doğa katliamları, iklim krizi, biçim değiştiren savaş modelleri… Son olarak geldiğimiz noktada, mevcut adaletsizliği tüm yönleriyle gün yüzüne çıkartan pandemi süreci içinde insan, kendini tüm bunların neresine koyacağı konusunda çaresiz kalmış hissediyor.
Uzay boşluğu içinde karanlığa tutunan yerküre ve üstünde kendini okyanusta bir kum tanesi gibi küçücük hisseden insanın dünyaya aynı şekilde tutunma çabası… Yaşam ve ölüm arasındaki çizgide insan, anlam arayışına bu dönemde daha yoğun bir şekilde eğilir oldu. Herkes için günün birinde gelecek olan o kaçınılmaz sonla burun buruna gelmek, insana kendisine ayrılan zamanın sınırlı olduğunu ve bir gün yaşamının sona ereceğini hatırlattı. Bu da pek çok insanı kendi hayatına dair sorgulamaya sürükledi ve anlamlı yaşayıp yaşamadığına dair düşündürdü. Pandemi döneminde ekonomik kaygıları bir kenara bırakıp, muhakeme yapabilecek vakti olan şanslı insanlardan kendi içine dönebilenler oldu. Bu dönemde psikoloji, sosyoloji, felsefe gibi düşünsel konulara ve bunlara kaynaklık eden kitaplara, yayınlara olan ilginin arttığını hep birlikte gözlemledik.
İşte Engin Geçtan kitapları, baş döndürücü bir hızla değişen, kimi zaman içinden çıkılması imkânsız bir labirent gibi etrafımızı kuşatan hayatta, insanı, yaşamı anlamlandırmak ve yön bulmak için sarıldığımız, yol göstericiliği sayesinde çalkalanıp duran insan ruhunu sükunete erdiren o değerli eserlerin başında geliyor.
Engin Geçtan Kimdir?
1932 yılında İzmir’de doğan Geçtan, İstanbul Tıp Fakültesinden mezun oldu ve ardından New York ve Columbia Üniversitelerinde, psikoloji ve nöroloji alanında uzmanlık eğitimi aldı. Türkiye’de profesör unvanıyla Marmara Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, ODTÜ ve Boğaziçi gibi en iyi üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
Genel psikoloji, dinamik psikiyatri, çocuk psikolojisi ve nöroloji alanlarında çalışmaları buludu. Aynı zamanda psikoterapist olarak çalıştı.
Psikiyatri alanındaki kitaplarında varoluşçu psikiyatri ve psikanalitik düşünceyi temel alan Geçtan çok sayıda tekrar basımı yapılan bu eserlerinden sonra psikolojiyi edebiyatla buluşturduğu kurgu türünde kitaplar da kaleme alarak aynı zamanda bir romancı olarak tanındı.
İnsan Olmak Kitabına Dair…
“Dünyada iki tür insan vardır: Yaşayanlar ve yaşayanları seyredip eleştirenler. Seyretmek ölümü, katılmak ise yaşamı simgeler!” sözü Geçtan’ın İnsan Olmak kitabında yer alan ve okuyanların hafızalarında yer etmiş, altı çizilen cümlelerinden biri.
Geçtan’a göre değişime hazır olmayan kişi, okuduğu kaynakta kendiyle ilintili bölümleri üstüne almaz, konunun kendiyle doğrudan ilişkisini dahi kuramaz. Oysa ki değişim “neden” öyle davrandığımızı bilmekten ziyade, o davranışı “nasıl” yaptığımızı fark ederek kendi yaşantımızı okuyabilmekten geçer. Engin Geçtan bunun bir niyet ve kararlılık meselesi olduğunu söyler. Ve İnsan Olmak kitabının insana dair bilinmeyenlerin getirdiği ürküntü duygusunu azaltmayı hedeflediğini belirtir. “Çünkü, insanın kendi içinde ürettiği kargaşa dış dünyadaki gerçek tehlikelerden çok daha ürkütücüdür.”
İnsanoğlu geliştirdiği düşüncelerle kendini ve geleceğini yönlendirmekte ilerlese de zayıflayan içgüdüleri onu yine kendi geliştirdiği teknolojiye bağımlı hale getirmiştir. Doğayla kurduğu mutlu bağından kopan insan, yerine koyacak bir şey bulamayıp geriye de dönemediğinden, uzayda başka dünya arayışları içine girmiştir.
Yirminci yüzyılın başlarında psikanaliz, insan davranışının kalıtsallıkla değil, birey ve çevre içinde şekillendiğini savunurken son dönemde bu yaklaşım değişmiş ve genetik alanındaki yeni savlar insanın bazı karmaşık davranış özelliklerinin kalıtsal olabileceğine işaret eder. Ancak İnsan Olmak kitabı bu genel eğilimlerin kişilik özelliklerine dönüşmesinin, yine birey-çevre ilişkileri içerisinde şekillendiğini öne sürer.
Bir insanın temel duygu dünyası, ilk olarak anne-baba bakımı içindeki yaşantısıyla şekillenmeye başlar ve olumsuz örüntüler, yetişkin hayatında da ona eşlik edecek şekilde çevresine karşı güvensizlikler, kaygılar, korkular, öfke, suçluluk ve değersizlik duygularından oluşan bir önyargı duvarı örmesine neden olur. İnsan Olmak işte bu duyguların geçmişe dönük nedenlerini tek tek konu ederek, insanın kendisi için varoluş sorumluluğu almasını engelleyen etmenleri açığa çıkarabilmesini amaçlamakta.
Çocukken anne-babaya karşı geliştirilen olumsuz duyguların üstünün örtülmesi ileride insanın kendisine giderek yabancılaşmasına ve sonunda kendisi olamamanın suçluluğunu yaşamasına neden olmakta. “Varoluş suçluluğu” denilen bu duygu anlamlı bir yaşamı gerçekleştirememiş olmaktan kaynaklanır.
İnsan Olmak: Bir Kendinle Yüzleşme ve Kendini Gerçekleştirme Çağrısı
Geçtan’a göre bir insan varoluşunun getirdiği sorunlara sağduyulu ve gerçekçi bir şekilde yaklaşabildiğinde kendisiyle beraber diğer insanlar için de uygun düşünce ve değer yargıları geliştirebilir ve suçluluk duygusu yaşamaz. Ancak sağduyudan yoksun kişiler kendisini ve dünyayı salt kendi açısından görür. Sonucunda suçluluk duygusu kaçınılmazdır. Acı da verse insan kendiyle yüzleşmeyi bilmelidir. Kusurlu yanını kabul edebilen insanın, bir süre sonra bu olumsuz yanlarının ortadan kalkma ihtimali de artar.
İnsanın kaygılarından kurtulabilmesinin tek yolu kendi varoluş sorumluluğunu üstlenmesiyle gerçekleşir. Gerekirse başka insanlardan yardım almak da bu sorumluluğa dahildir ancak çaresizlik duygusuyla sürüklenilen bağımlılık eğilimi ve beraberinde gelen kızgınlık, kaygılı insanın yardım almasını engeller. Dolayısıyla kaygılı insan almayı da vermeyi de bilemez.
“Önce kendine, sonra başkalarına” ilkesi, bununla ilk kez karşılaşıldığında bencil bir yaklaşım gibi gelse de insanın kendisine olan sorumluluğu öncelikle burada saklıdır. Bu aslında hayati önemde bir yaklaşımdır ve insan önce kendisine verebildiğinde diğer insanlara da gerçek anlamda verebileceği şeyler olur. Kendi seçimleri dışına sürüklenmek, başkalarını kendi odağı haline getirip kendi hayatından kaçınmak, hayatı görev gibi yaşamak kendi sorumluluğunu taşımamak için gösterilen eğilimlerdir.
İnsan Olmak önemli bir noktaya daha değinmekte. Bugün dillere pelesenk olan “kendini gerçekleştirme” kavramının yükselen bir başarı çizgisini gerçekleştirme anlamı taşımadığını vurgular. Aslında bu kavram kendini yaşamayı göze alabilecek yürekliliği gösterebilmeyi ve kısır döngülerden özgürleşebilmeyi tanımlar. İnsanın kendine dönük kısırdöngü mekanizmalarını keşfetmesi, kendine dair bilinmezlerini azaltır. Ve bu mekanizmaların nasıl işlediğini o anda fark edebilmesi insanın en önemli yardımcısı olacaktır.
Engin Geçtan Şöyle Diyor;
İnsan Olmak’ta şöyle der, “Gerçek anlamda sevgi, diğer insanları da kendimiz kadar sevebilmeyi içerir, kendimizden çok ya da kendi yerimize değil. Bir başka deyişle, sevgi, diğer insanların seçimlerini kendi seçimlerimiz gibi sevebildiğimizde gerçekleşir. Ama sevgi tek bir yaşantı değil süreçtir. İnsanın kendisini savunmasızca ortaya koyabilmiş olmasının acılarını ve zaferini içeren bir süreç. Mutluluk o anda yaşanılan her şeyi hissedebilmektir.”
Engin Geçtan, İnsan Olmak kitabıyla insanın tabiatına dair perdeleri hayranlık uyandıran bir incelikle tek tek açıyor ve yaşama katılmaya davet ediyor!