Türk edebiyatı, içerisinde birçok dal bulunduran yüzyıllardır büyüyen ve gelişen köklü bir birikim. Hiç şüphesiz modern Türk edebiyatında klasikleşmiş ve kült haline gelmiş birçok eser var. Bu yazıda mutlaka okunması gereken, Türk edebiyatına damga vurmuş, keyifle okuyabileceğin ve dinleyebileceğin Türk klasikleri listesi hazırladık.
Tutunamayanlar – Oğuz Atay
Şerif Erol’un seslendirmesiyle.

Türk Edebiyatının en önemli yazarlarından Oğuz Atay’ın ilk eseri Tutunamayanlar, yazarın dili ve anlatım tarzı itibarıyla Türk Edebiyatında yeni bir dönemi başlatmıştır. 2002 yılında UNESCO tarafından İngilizce diline çevrilmesi gereken seçkin edebiyat eseri olarak seçilen eser, söyleyiş biçimi bakımından postmodern edebiyat kategorisinde değerlendirilmektedir. Türk klasikleri arasında yerini alan Tutunamayanlar’da, modern insanın açmazlarının en etkili şekilde ifade edilmesinin arkasında Oğuz Atay’ın duyarlılığının yanı sıra eserin biçim ve biçem bakımından kendine has uyumu olduğu inkar edilemez.
Sinekli Bakkal – Halide Edip Adıvar
İnsan ömrü, kâinatın hayatı nur içinde bir an görünüp sönen hayal…
Zeyno Burcu Temel’in seslendirmesiyle.

Milli mücadelenin kadın kahramanı Halide Edip Adıvar’ın ünlü romanı, Türk klasikleri arasında yer alan Sinekli Bakkal, temel olarak doğu-batı çatışmasını irdeleyen bir eser. Bu çatışmayı daha küçük yaştan dini eğitim alan güzel sesli Rabia’nın, İtalyan piyanist Peregrini’ye olan aşkı sembolize etmektedir. Hafız olan Rabia, tasavvufi bakımdan doğuyu, Peregrini ise akılcılık bakımından batıyı temsil etmektedir. Peregrini’nin Müslüman olmasıyla Rabia ile evlenirler ve bu çatışma bir birleşmeyle neticelenir. Adıvar’ın toplumsal meselelere felsefi bir yaklaşım sergilediği romanı Yaşar Kemal tarafından da bir şaheser olarak yorumlanmıştır.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü – Ahmet Hamdi Tanpınar
Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki, zaman mekân, insanla mevcuttur.
Murat Eken’in seslendirmesiyle.

Şair, roman ve deneme yazarı, siyasetçi, edebiyat tarihçisi ve akademisyen Ahmet Hamdi Tanpınar, çok yönlü kişiliğiyle Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli isimlerden biri. Yazarın usta kaleminden çıkan Saatleri Ayarlama Enstitüsü 1961 yılında yayımlandı. Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler, Sabaha Doğru ve Her Mevsimin Sonu Vardır isimli dört bölümden oluşan eser Doğu ve batı uygarlığı arasında kimlik mücadelesi veren Türk toplumunun trajikomik hikâyesini anlatır. Bunların yanı sıra bireye ve topluma yönelik gözlemler ve zaman ile ilgili sorgulamalar da içermesiyle Tanpınar’ın eseri evrensel temalar üzerine kurulmuştur.
Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali
Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.
Mert Fırat’ın seslendirmesiyle.

Öykü, roman ve şiir türünde eserler kaleme alan Sabahattin Ali’nin 1943 yılında yayımlanan eseri Kürk Mantolu Madonna trajik bir aşk hikâyesini anlatmaktadır. Basit bir aşk hikâyesinin oldukça ötesinde olan eserde, aşkın aynı sıra yalnızlık ve yabancılaşma da ana temalar arasındadır. Bireylerin üzerinden toplumsal meselelere de değinen eser bugün hala en çok rağbet gören Türk klasikleri arasında.
Anayurt Oteli – Yusuf Atılgan
Yorumlar, nedenler önemsizdi; kesin değildi. Önemli olan insanın edimleriydi. Değişmez tek bir kesinlik vardı insan için: Ölüm.
Tolga Korkut’un seslendirmesiyle.

Öğretmen ve edebiyatçı Yusuf Atılgan’ın ikinci romanı Anayurt Oteli, tıpkı ilk romanı Aylak Adam gibi tek bir karakter üzerinden ilerlemektedir. Ömer Kavur tarafından sinemaya da uyarlanan eser, romanın baş kahramanı Zebercet üzerinden, ana tema olarak, toplumsal yabancılaşma ve yalnızlığın bireyin üzerindeki ruhsal etkilerine yoğunlaşmaktadır.
Aşk-ı Memnu – Halid Ziya Uşaklıgil
Gürsu Gür’ün seslendirmesiyle.

Servet-i Fünun edebiyatının en önemli yazarlarından Halid Ziya Uşaklıgil’in eseri kuşkusuz edebiyatımızın en çok bilinen ve unutulmaz eserlerinden biri. Ağır bir dil ve üslupla yazılmış, Türk klasikleri arasında yerini alan eser ilk batılı roman örneği olarak kabul edilir ve Halid Ziya Uşaklıgil’in en çok bilinen romanı olmuştur. Şu ana kadar iki defa televizyon dizisine uyarlanan eser yirminci yüzyılın başlarında batılı bir yaşam biçimini benimsemiş insanların arasındaki yasak bir aşkı konu etmektedir.
Dede Korkut Hikâyeleri – Anonim
Onlar da bu dünyadan geldi geçti
Kervan gibi kondu göçtü
Onları da ecel aldı, yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı?
Mehmet Atay’ın seslendirmesiyle.

Oğuz Türkleri’nin en bilinen epik destanlarından olan Dede Korkut Hikâyeleri, tahminen 14. ve 15. yüzyıllarda anonim olarak yazılmış. Destan niteliğindeki 12 hikâyeden oluşan eser, sözlü edebiyat olarak yüzyıllar boyu varlığını sürdürmüştür. Türk edebiyatının ilk örneklerinden sayılan eserde Oğuzların kahramanlık öyküleri, töreleri ve gelenekleri anlatılır.
Eylül – Mehmet Rauf
Mehmet Atay’ın seslendirmesiyle.

Roman, hikâye ve tiyatro eserleri kaleme alan Mehmet Rauf’un eseri Eylül Türk edebiyat tarihinin ilk psikolojik romanı olması bakımından önemli bir yere sahip. 1901 yılında yayımlanan eser olaylardan ziyade kahramanlarının ruh hallerine dair çözümlemeler içerir. Yazıldığı dönem için oldukça cesur konuların işlendiği romanda, evlilik, ihanet, aşk ve mutluluk gibi temalar doğrultusunda Süreyya, Suat ve Necip Bey’in hikâyesini dinleriz. Türk klasikleri arasında yerini alan Servet-i Fünun romanı olan Eylül, her ne kadar ruhsal çözümlemelerle dolu olsa da toplumsal meselelere de dokunan bir eser.
Devlet Ana – Kemal Tahir
Dahası da neymiş! Dünya ölümlüdür. Neye çabalasan ölüme çabalarsın!..
Levent Can’ın seslendirmesiyle.

Marksist görüşü benimseyen Kemal Tahir, Türk toplumuna dair derin gözlemler yaparak toplumsal gerçekçi romanlar kaleme almıştır. Özellikle köy ve köy insanını analiz eden Tahir, Türk klasikleri arasında yer alan Devlet Ana’da da Osmanlı öncesi, Anadolu topraklarının insanını anlamaya çalışmış ve romana bunu yansıtmıştır. Esasen Devlet Ana, aşiretten devlete geçişin hikâyesini, Osmanlı Türkleri’nin devlet anlayışını anlatmaktadır.
Sevgili Arsız Ölüm – Latife Tekin
Yaşayıp bitirdiği her günün, tutulmaz bir kuş olup uçtuğuna, yavaş yavaş gözden silinip bir küçük kara noktaya dönüştüğüne karar verdi.
Tilbe Saran’ın seslendirmesiyle.

Türk Edebiyatının en önemli yazarlarından Latife Tekin’in ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm 1983 yılında yayımlandı. Eserleri birçok dile çevrilen yazar bu ilk romanıyla Marquez ile aynı çizgide görülmüş ve Büyülü Gerçekçilik akımının iyi bir örneği olarak değerlendirilmiştir. Yazarın kendi yaşamından da izler taşıyan, Türk klasikleri arasında yer alan Sevgili Arsız Ölüm, köyden kente göçen bir ailenin inanç, düşünce ve yaşayış gibi farklı pencerelerden hikâyesini anlatmaktadır.
Araba Sevdası – Recaizade Mahmut Ekrem
Bihruz Bey her nereye gitse, her nerede bulunsa amacı görünmekle beraber görmek değil, yalnız görünmekti.
Mehmet Atay’ın seslendirmesiyle.

Türk Şair ve yazar Recaizade Mahmud Ekrem’in kaleme aldığı Araba Sevdası, Türk edebiyatında ilk realist roman olması bakımından önemlidir. Tanzimat döneminde geçen romanda, Bihruz Bey üzerinden Osmanlı devletindeki batılılaşma hareketlerinin bireysel düzeyde çarpık bir şekilde yaşanmasını eleştirmektedir.
Gulyabani – Hüseyin Rahmi Gürpınar
Köşkün bütün erkek perileri bana aşık olmuş… Ben bu kadar güzel miyim? İnsanlardan kapalı olan bahtım perilerden açıldı.
Levent Can’ın seslendirmesiyle.

Eserlerinde hümanistik bir görüşü benimseyen Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Türk klasikleri arasında yerini alan Gulyabani eseri 1913 yılında yayımlandı. Eserde cin ve peri gibi boş inançlarla insanların suistimal edilmesi konu alınır ve bu nedenle bilimsel düşüncenin üstünlüğü vurgulanır. Yazarın güçlü tasvirleri sayesinde bir film sahnesi gibi gözlerinizde canlanan olaylarla Gulyabani oldukça sürükleyici bir kitap.
Yalnızız – Peyami Safa
Levent Can’ın seslendirmesiyle.

Peyami Safa’nın son romanı olan Yalnızız, roman kahramanlarının kişisellikleri ve toplumsal uyum sağlamak üzere edindikleri takdim arasındaki çatışmayı konu alıyor. Bazı karakterlerin bu çatışmadan ötürü, anlam arayışında yaşadıkları buhranları ve yalnızlıkları anlatılıyor. Safa, güçlü ruh tahlilleri ve sıra dışı kurgusuyla Modern Türk Edebiyatı’nın öne çıkan eserlerinden birini kaleme alıyor.
Kitabın kahramanı Samim, sadece mükemmelliklerden oluşan bir diyar hayal eder: Simeranya. Simeranya onun zihninde tahayyül ettiği bir sığınaktır adeta ki hayal kırıklıklarından ve yalnızlıktan kaçmak için buraya sığınır. Simeranya’da Samim mutluluğu sadece materyal hazlarda arayan insanlardan uzaklaşabilir. Safa her romanında olduğu gibi Yalnızız’da da madde ve ruh, doğu-batı gibi dikotomilere eleştirel bir yaklaşım sağlayabileceği bir kurgu yaratıyor.
Ayaşlı ile Kiracıları – Memduh Şevket Esendal
Bülent Yıldıran’ın seslendirmesiyle.

Türk edebiyatında dönüm noktası olarak gösterilen ve Cumhuriyet’in ilk yıllarının ruhunu yansıtan bu kitap Ankara’da bir pansiyonun 9 odasında kalanları diğer odada kalan karakterin gözünden anlatıyor.
Ayaşlı ile Kiracıları eşine az rastlanır bir yalınlığa sahip bir üslupla yazılmış. Kitapta “Oğlan diş ağrısı gibi!” biçiminde hem etkileyici hem de son derece sade ve kısa betimlemeler mevcut. Bu durum, kitabı duru ve anlaşılır kılan önemli bir etken.
Aylak Adam – Yusuf Atılgan
Birden kaldırımdan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi.
Kerim Altınbaşak’ın seslendirmesiyle.

Başkahramanının bir ismi bile olmayan bir roman Aylak Adam. Atılgan roman boyunca kahramanında C. diye bahsediyor. Bir ismi bile onunla özdeşleştirmemesi esasen çizmek istediği karakterle uyumlu bir çaba. O hiçbir yere uyum sağlamayan ve aykırı bir karakterin arayış içindeliği, bir ismin gölgesinde kalmamalı.
C. benliğinin arayışında pasif bir hayat sürer. Ne bir mesleği vardır ne de toplumsal normlara uyum sağlayabilecek bir mizacı. Zaten ona göre sosyo-kültürel kodların oluşturduğu kurumsallıklar yaşamın özünü zedeler. Ona göre bu toplumsal kodlara dayanan samimiyetsiz aile kurumunun yerini iki kişinin birbirini sevdiği gerçek sevgi almalıdır. Varoluşsal temaların yoğun olduğu Aylak Adam, ‘’anlam’’ arayışı içerisinde olanların mutlaka tanışması gereken bir eser.
Esir Şehrin İnsanları – Kemal Tahir
Mazlum Kiper’in seslendirmesiyle.

Birinci Dünya Savaşı sonrası yenilgi alan Osmanlı’nın başkenti İstanbul’un işgal yıllarını anlatan kitap, dönemin insanlarının bu duruma verdikleri tepkileri oldukça yerinde yansıtıyor. Kitap; Kuvayı Milliyeciler, İstanbul Hükümeti’nin yanında olanlar ve hiçbir şeyi umursamayanlar olarak üç farklı grup insan profili üzerinden işliyor.
Romanın ana karakteri olan Kamil Bey, dünya gezisine çıkmış varlıklı ve zevkine düşkün bir kimsedir. Memleketine döndüğünde karşılaştığı tablo karşısında donakalır. Ülkesinde kalmaya karar verir ve bu süre zarfında hem “içimizdeki İrlandalılar” diye tabir ettiği kişilere hem de düşmana karşı mücadele kararı alır. Esir Şehrin İnsanları, hapsolmuş bir şehirde destansı bir mücadeleye girişen halkın ve aydın kesimin hikâyesi.
Gece – Bilge Karasu
Oysa ışığı severim ben; severdim. Önceleri. Şimdi gece sarsın istiyorum beni. Çukur olmalı, çukurda kalmalıyım. Belki de çukurum kazılmakta şimdi.
Aydoğan Temel’in seslendirmesiyle.

Gece, Bilge Karasu’nun ölüm ve korku gibi temaları ve buhran içerisindeki bir ruhu tasvir etmek üzere seçtiği bir metafor aslında. Katman katman ve ince ince kelimelerle işlediği bu eserinde Karasu’nun zamanı ve mekanı ortadan kaldırması esere gerçeküstü bir hava veriyor. Karasu, yalnızlığı ve ruhsal buhranı okuru içine çekecek düzeyde tasvir etmek için okurun dikkatini dağıtacak klasik anlatımların dışına çıkıyor.
Çocukluğun Soğuk Geceleri – Tezer Özlü
Derya Alabora’nın seslendirmesiyle.

Çocukluğun Soğuk Geceleri, melankolik yönelimleri ile tanınan Tezer Özlü’nün ilk romanı. Tezer Özlü sevenler onun kaleminin samimiyeti ve içtenliği karşısında öyle derinden etkilenirler ki yazarla derinden bağ kurarlar. Özlü bu eserinde, kendi çocukluğundan başlıyor ancak gençliğinin de bir kısmını kapsayacak şekilde otobiyografik bir roman yazıyor. Tezer Özlü’nün bir kadın olarak hiçbir sansüre başvurmadan tüm çıplaklığıyla hayatının filizlendiği dönemini samimiyetle ele alması ayrıca dikkat çekici.
Gecede – Leyla Erbil
Deniz Yüce Başarır’ın seslendirmesiyle.

Leyla Erbil’in bilinç akışı tekniğiyle yazdığı yedi farklı öyküsünden oluşan bu eser, her türlü otoriteye karşı başkaldırması bakımından tema bütünlüğü sunuyor. Kitap içerisinde yer alan; ‘’Vapur’’, ‘’Ayna’’, ‘’Çekmece’’, ‘’Hokkabazın Çağrısı’’, ‘’Ölü’’, ‘’Tanrı’’ ve ‘’Gecede’’ gibi öykülerden oluşan eserde Erbil, kimi zaman toplum baskısını kimi zaman ise sevgili baskısını işliyor. İlk baskısı 1968 yılında yapılmış eserin dili okurlara karmaşık gelebilse de eseri anlamakta zorlanmayan kişiler için oldukça etkileyici olduğunu söyleyebiliriz.
Lüzumsuz Adam – Sait Faik Abasıyanık
Beni bir köle gibi, sevgili gibi esir eden uykudan kurtulmalıyım.
Beyti Engin‘in seslendirmesiyle.
Eserin ismine de hayat veren öyküsü Lüzumsuz Adam’da Sait Faik, tüm hayatı mahallede geçen bir kişiye odaklanır. Söz konusu kişilik, Natsume Soseki’nin Daisuke’si ve İvan Gonçarov’un Oblomov’una benzeyen bir karakterdir. Bu adam, yedi senedir aynı sokakta dönüp dolaşan, mahallenin ötesini ateşten bir çember olarak gören biridir.
Kitaptaki diğer 13 öykü de nitelik açısından Lüzumsuz Adam’dan farksızdır. Yazara has tema ve atmosferler her bir öyküde okurun karşısına dikilir. Kurtlar sofrası bir kent, gönülçelen kadınlar, sefalet, doğaya dönüş istenci… Mahallenin esnafları, sıcak hoş sohbetler, meyhane, kitapçı, işkembeci ve birahane dükkânları… Bir duble rakı, yaşama tutunma çabası ve cigarayla sokakları katedilen mahallenin gündüz ve gecesi… Sait Faik’in diğer yapıtlarında olduğu gibi bu eserde de şehir, ‘birbirine yabancı insanlardan oluşan koca bir yapı’ görünümündedir. Umut yine doğacak olan sabahtadır. Sessizlik gecededir. Toprak, sessiz ve mütevazıdır.
Sait Faik’in kalemiyle özdeşleşmiş temaların yeni kurgularda yinelendiği Lüzumsuz Adam, Türk edebiyatının altın öykülerinden bir kısmını içerir.
Sodom ve Gomore – Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Ahmet Sarsılmaz‘ın seslendirmesiyle.
Sodom ve Gomore, İstanbul’un işgal yıllarındaki yozlaşmış ahlak ve kıt düşünce anlayışlarını belirli zümreler üzerinden eleştirir. Bu yılları İstanbul sosyetesi, Fransız ve İngiliz zabitler üzerinden anlatır. Romana, Geral adındaki İngiliz bir subay ile Leyla adındaki Türk kızının arasında gerçekleşen flörtten söz açarak başlar. Akabinde vurdumduymaz, banknot sever, mevkiye tapan ve yozlaşmış karakterler üzerinden romanın mimarisini oluşturur.
Söz konusu yapıt, Batı edebiyatlarından ve Kitab-ı Mukaddes’ten oldukça etkilenir ve bu yazınlara göndermeler yapmaktan geri durmaz. Romanda Yunan mitolojisinden ve Faust gibi unutulmaz eserlerden de esintiler görülür. Metinlerarası, zengin ve eleştirel dile sahip bir eserdir Sodom ve Gomore. Sodom ve Gomore; aynı zamanda Puşkin’in Yüzbaşının Kızı romanı tadında, tarih konulu bir belgesel niteliğinde ve yapmacıklıktan uzak bir yapıt.
Mai ve Siyah – Halid Ziya Uşaklıgil
İnsan, keder ve sevinç zamanlarında kalbinin katlanabileceğinden fazlasını diğer hassas bir kalple paylaşmak ister.
Gürsu Gür‘ün seslendirmesiyle.
Mai ve Siyah, iki olgu temelinde yükselir: Psikanalitik olarak ana rahmine dönüş ve felsefi-psikolojik olarak kaçış. Türk Edebiyatında ilk modern roman olarak yer edinmiş romanda düş ve gerçek çatışmasından doğan aşılmaz bir psikolojik bunalım söz konusudur. Tanpınar tarafından “Türkiye’de nesli namına konuşan tek eser” olarak tanımlanan roman, Ahmet Cemil karakteri etrafında şekillenir. Eserin başlığı anlamlıdır çünkü Ahmet Cemil’in mavi hayalleri, zaman içinde siyah hayal kırıklıklarına dönüşür.
Ahmet Cemil; genişçe bir köşk, salon, kütüphane ve bahçe ister. Atlı bir arabaya ve şık bir gözlüğe sahip olmayı temenni eder. Bir sevgilinin yanında olmasını ve üne kavuşmayı diler. Aynı zamanda yazar olmak istemektedir. Lamia ile evlenir. Mülkiye mektebini bitirmek üzereyken babası vefat eder. Geçim sıkıntısı yaşamaya başlar. Zaman içinde hayattaki beklenti ve umutlarının solduğunu üzüntü içinde görür. Artık tek çıkar yol kaçış gibi görünmektedir.
İki Kadın ve İki Aşk – Suat Derviş
Şebnem Ünaldı‘nın seslendirmesiyle
Macide, piyano enstrümanına saplantı derecesinde tutkulu, genç ve güzel bir kadındır. Tahsilini tamamladıktan sonra Rauf’la evlenir ve çiftin, Perihan adında bir kızları olur. Profesör Neuberg, kendisini yıllar önce, ‘Beethoven müziğine yönelik duyduğu sevgi dozunun aynısını bir erkeğe yöneltmemesi gerektiği’ konusunda uyarmıştır. Kaderin cilvesi midir bilinmez, profesörün korktuğu başına gelmiştir. Macide, mutlu evliliğine rağmen kocasının okul arkadaşı Cemil’e gönlünü kaptırır. Macide’nin felaketi olacak olan bu karasevda, Macide’nin hem eşinden hem de kızından vazgeçmesine neden olacaktır.
İki Kadın ve İki Aşk, Türk edebiyatında cesurca bir iş çıkarıyor ve ezberleri bozuyor. Tutku, hatta saplantı derecesinde bir aşkın kişiyi getirdiği uçurum kenarını tasvir ediyor.
Huzur – Ahmet Hamdi Tanpınar
Sahaflar içinde kitap karıştırmak, tanıdığı kitapçılarla konuşmak, sıcak günden ve sert aydınlıktan çarşının birdenbire insanı kavrayan loşluğuna ve serinliğine girmek, bu serinliği çok arızî bir hal gibi teninde duya duya yürümek hoşuna giderdi.
Gürsu Gür‘ün seslendirmesiyle.
Tanpınar’ın bu başyapıtı 1930’lu yıllarda, dünyanın büyük çaplı bir savaş felaketine sürüklendiği bir dönemde geçer. Huzur; felsefe, sevgi, doğa ve müzik gibi kavramların yaklaşan dünya savaşı üzerinden sorgulandığı, düşsel bir metindir. Okuru, toz pembe hayallerden alıkoyup gerçeklerin dünyasına fırlatır.
Romanı tanımlayan başlığın aksine, ironik ve bilinçli bir şekilde karakterlerin tamamı huzursuzdur. Türk sanat müziğine sevdalı karakterler bir bakıma ümitsiz, biçare, ürkmüş kişiliklerdir. Doğu ve Batının buyurgan dünya görüşleri arasında sıkışmış bu insanlar, İstanbul’un sokaklarında kendi varoluşsal arayışlarını sürdürmektedir.
Efsuncu Baba – Hüseyin Rahmi Gürpınar
Bülent Yıldıran‘ın seslendirmesiyle.
Efsuncu Baba; Topkapı ve Çemberlitaş mekânlarında mekik dokuyan, eleştirel bir roman. Eser, Ebulfazl Enveri adındaki, batıl inançlara kendini kaptırmış birini anlatan uzun bir hikâyedir. Ebulfazl Enveri, nam-ı değer Efsuncu Baba’nın yaşamında batıl inançların kritik bir önemi vardır. Enveri’nin; tılsım, sihir, büyü ve simyaya yönelimi söz konusudur. Bir şekilde eline geçen bir kitapta İstanbul’un yeraltı hazinelerinin şifreli olarak kendisine bildirildiği zannına kapılır. Define aramaya çıkar ve şifreyi çözmek için Bindirek sarnıcına varır. Burada iki Ermeni vatandaşı fark eder. Ermeni vatandaşlar onun kuşku uyandırıcı hâl ve hareketlerinden buraya geliş amacını anlarlar. Enveri ise karşısına çıkan iki kişiyi melek sanır. Olaylar da tam bu noktada gelişmeye başlar.
Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı – Bilge Karasu
Anlamaktan sonra gelen bir hal vardı: Kavramak. Anladığının bütün ağırlığını beyninde duymak, ellerinde, kollarında, damarlarında duymak.
Levent Can‘ın seslendirmesiyle.
Bilge Karasu, 1971 yılının Sait Faik Hikaye Ödülü ile onurlandırılan bu eserinde Bizans zamanına ışınlar okuru. Bir başına kalmayı, insanlardan uzaklaşmayı, hatta yok olmayı göze alan bir insanın baskı karşısında takındığı tavır ve duyduğu hissiyatı konu edinir. Roman üç bölümden oluşur: Ada, Tepe ve Dutlar.
İlk bölümde Andronikos, ikonoklazm yani ikona kırıcılık/put kırıcılığına sürüklenir ancak bunu istemez. Devayı, bir adaya kaçıp tek başına izole olmakta bulur. Bu süreçte tabiatın bol zamanlı, ölümü çağrıştıran ve anlamsız görünen dinginliği ona birtakım kavramları yeniden düşündürür. Zihni tekrardan şekillenen Andronikos; sevgi, işkence, ürperiş, ölüm gibi ağır ve ciddi konuları düşünce süzgecinden geçirmeye başlar. Düşünce dünyasına girince, deyim yerindeyse yeniden doğar. İkinci bölümde ise, bu felsefi ve içsel anlatıma İoakim ve tilki karakterleri dâhil olur.
Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, Karasu’nun kaleme aldığı ikinci eser. Yer yer kesilen, zamanın iç içe geçtiği ve hatta çizgiselliğini yitirdiği bir anlatım içeren kitap, postmodern türün iyi bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Otlakçı – Memduh Şevket Esendal
İbrahim Bildir‘in seslendirmesiyle.
Bir öykü düşünülsün: Öyküde, konu tütün ürünleri satın almaya geldiğinde cebinde akrep olan ama sigarayı çok seven biri olsun. Bu kişi, başkalarından sigara talep ederek tütün hararetini gidersin. İşte Otlakçı, böylesi yalın, gülmeye ve alay etmeye açık bir konuya sahip. Otlakçı’da Memduh Şevket Esendal, sıradan yaşamı gülünç ve samimi yanlarını anlatıyor. Otlakçı eser içerisindeki öykülerden yalnızca biri. Yazar, kitaptaki geri kalan 25 öyküde de yine kendine özgü realist ve yalın üslubuyla eğlenceli bir gidişat çiziyor.
Modern Türk Edebiyatı’nın klasikleri hiç kuşkusuz edebiyatın düşün dünyasına yeni özellikler kazandırdı. Melankoli, şehir hayatı, bohemlik gibi yeni terimlerin gündeme gelmesinin yanı sıra sadece yalı ve saray yaşantısını değil, gündelik hayatı konu edinen eserlerin sayısı da arttı. Sen de çağdaş Türk edebiyatı eserlerinin otantik ve unutulmaz içeriklerine istediğin gibi erişmek ve dinlemek istiyorsan Storytel’i denemeye başlayabilirsin.
Editörün SeçimiKitap ÖnerileriKitap TavsiyeleriSesli KitapTürk Klasikleri